Meltem klinikten çıkarken
düşünceleri karma karışıktı. Nasıl bir işin içindeyim diye geçirdi aklından.
Sonra ilave etti düşüncelerine, bu hasan nasıl bir olayın kahramanı. Arabanın
kapısını açarken Hasan soran gözlerle ona bakıyordu. Ancak, Meltem anlatmak
için hazır değildi.
Hasana döndü “burdan hızla
çıkalım, bir yerde oturalım ve bu arada ben de sana öğrendiklerimi anlatmak
için duyduklarımı kafamda bir toparlayayım” sesin de kızgınlık mı vardı, korku
veya endişe mi her ikisi de anlayamamıştı. Hasan, kendisine söyleneni yaptı,
kliniğin otoparkından dikkat çekmeden hızla çıktı. Yola çıktıklarında birkaç
mil hiçbir şey konuşmadan devam ettiler. Sonra yolun sol tarafında bulunan bir
lokantayı işaret ederek “burası iyi mi?” diye sorabildi Hasan. Ama meltemin
biraz daha zamana ihtiyacı vardı “bence biraz daha uzaklaşsak iyi olur” dedi.
Meltemin bu cümlesiyle beraber
Hasan işlerin iyice sarpa sardığını düşünmeye başladı. Bu yolculuğun sonu
gerçekten iyi bir yere çıkmıyor diye söylendi kendi kendine.
Hasan, Nereye gittiklerini
bilmeden kullanıyordu arabayı, bu şekilde şehir merkezinden yaklaşık 4 mil
kadar uzaklaştılar. Yol kenarında ilk gördüğü restorana teklifsiz daldı bu kez.
Meltem kafasını toparlamış, yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirmeye
çabalamıştı. Çünkü korkuyordu, başına geleceklerden çok öğrenebilecekleri
gerçeklerden korkuyordu. Belki de burada bırakmalılardı bu işin peşini. Belki
de Hasan yeni bir hayat kurmalıydı kendine. Belki de cehalet gerçekten
mutluluktu.
Garsonun sesiyle irkildiklerinde,
Meltem arabadan indiklerinden beri Hasan ‘a bakmadığını fark etti. Birer kahve
ve ayçöreği ısmarladılar. Amaçları garsonu bir an önce yollamaktı. Yoksa ne
içilecek ne de yenilecek vakit değildi.
Meltem, July ‘nin anlattıklarını,
noktasına, virgülüne değin vurgulayarak kelime kelime aktardı Hasan ‘a.
Duydukları karşısında Meltemin ruh hali Hasan ‘a da bulaşmıştı. Birkaç
saniyelik sessiz bakışmanın ardından, Meltem sigara içmek için kahvesini de
alarak kapının önüne çıktı. Hasan bir süre masada oturdu. Ne diyeceğini ya da
ne düşüneceğini kestiremedi. Masaya 2 onluk bırakarak kalktı. Meltem restoranın
hemen önünde sigarasından çektiği son nefesteki dumanları bırakıyordu ağzından.
Hasan, Meltemin karşısına geçti ikisinin yüzleri arasında yalnızca iki karış
mesafe vardı. İlk defa bu kadar yakın olmanın tuhaf heyecanı sardı ikisini de.
Ancak aynı anda, içinde bulundukları bu durumda, bu heyecanın ne kadar saçma
bir zamanlamayı seçtiğini düşünerek uzaklaştırdılar kafalarından.
Hasan bir adım geriye çekildi “benim
bir katil olduğumu mu düşünüyorsun” aslında kendisi de aynı ihtimali
düşünüyordu sabahtan bu yana. Ancak dile getirmeyi bırak düşünmeye bile korkuyordu
bu ihtimalden.
Meltem “hayır” dedi ama ikisine de
inandırıcı gelmedi bu cevap. “Bütün bunlardan doktoru senin öldürdüğün sonucuna
ulaşmak mümkün değil” sonra birkaç saniye sustu nasıl bağlayacağını bilemiyordu
ama farkındaydı ki bundan sonra kuracağı cümle eve kimle döneceğini
belirleyebilirdi. Kahvesinin son yudumunu aldı. Biraz zaman kazandı ve devam
etti “Doktorun son hastasının Ali Şimşek olması” nasıl devam etmeliydi, susmalı
mıydı? Bilemedi.
Hasan yardımına yetişti “evet,
haklısın, adamı son gören Ali Şimşek, July ‘ye göre doktoru öldüren de Ali
Şimşek ve ben Ali Şimşeği arıyorum, niçin çünkü onun suç ortağıyım öyle mi?”
“öyle değil tabi” sesi çok cılız
çıkmıştı Meltem’in.
“peki ya sence nasıl Meltem” Hasan
bu fikri kabullenmek ya da en azından kabullenilmesini beklemek istemiyordu.
“bence bugün için yaşadıklarımız
çok fazla, kalacak bir yer bulup yarın devam etmeliyiz” Meltem ileri gittiğini
biliyordu. Bir insanı katil olarak itham etmek hiç de yenilir yutulur bir şey
değildi. Ama, “ama ya öyleyse” ile başlayan düşünceler beynini kemiriyordu.
Restoranın bulunduğu sırada birkaç
yüz metre ilerde motel tabelası gördüler. Zoraki gülümseye çalışarak Hasan ‘a
döndü Meltem “Motel ne demek biliyor musun?”
Kızın kafasında soru işaretleri
dans ediyor ancak o hala bana inanmaya çalışıyor diye geçirdi içinden Hasan.
“bilmem otelin küçüğü mü?”
“Aslında iki kelimenin
kaynaşmasından oluşmuş, motorway ve hotel yani motorwayhotel, otoyol oteli işte
anlayacağın, Motel olmuş gel zaman git zaman”
konuşmuş olmak için konuşuyordu Meltem. Ne diyeceği konusunda bir fikri
yoktu oysa. Odaya geçtiğinde ılık bir duş alıp, son iki günde yaşadıklarını
gözden geçirmeye ihtiyacı olduğunu biliyordu. Ama bir o kadar da düşünmekten,
onun katil olduğuna kanaat etmekten ürkmüyor değildi. Kısacası düşüncelerinden
kaçmaya çabalıyor, beynini kemiren şüphe onu kıskıvrak yakalıyordu her
kaçışında.
Hasan,
yan yana odaların birer gecelik ödemesini peşin olarak yapıp, anahtarlarla
birlikte ayrıldı lobiden. Adam hafifçe sırıtmıştı iki ayrı oda istediğini
duyunca. Kafasından hınzırlık geçtiği belliydi ama Hasan ‘ın bununla uğraşacak
gücü yoktu. Soğuk bir tonla teşekkür ederek ayrılmış lobiden.
Meltem sadece iyi geceler dileyip,
çantasını omuzlayarak ayrıldı Hasandan. Hasan bir süre arabanın yanında kaldı.
Odaya gitmenin bir anlamı olmayacağını biliyordu. Lobinin girişinde gördüğü
otomattan soğuk bir bira alarak otel odalarına giden yol üstündeki banka
tünedi. O evde uyanmadan önceki hayatı hakkında hiçbir şey bilmiyordu ancak son
bir haftası tam bir kabus gibiydi. Umarım eski hayatım bundan iyi geçmiştir
diye geçirdi içinden.
“iyi akşamlar”
Duyduğu ses bir erkeğe ait olmasa
Meltem’i uyku tutmadığını ve yanına geldiğini düşünecekti. Ne iyi olurdu diye
geçirdi içinden. Kafasını sağ tarafa çevirdiğinde kendisine doğru yaklaşan
adamı gördü. İstemsizce cevapladı yabancıyı “iyi akşamlar” soru tonunda
çıkmıştı sesi. Hani iyi akşamlar da siz kimsiniz? der gibi.
“rahatsız ettiysem özür dilerim.
Tanımadığım bir Türkle konuşmayalı uzun zaman oldu. Sizi görünce” duraksadı,
Hasanın suratı çok davetkar görünmüyordu
“doğru bir zaman değil sanırım”
Hasanın, gurbette karşılaşan iki
Türkün yapacağı türden, geyik muhabbetine dönen Türkiye sohbetine hiç ihtiyacı
yoktu. Ancak adama kabalık etmenin de doğru bir hareket olmayacağını düşünüp
yana doğru kayarak yer gösterdi adama. “Türk
olduğum çok mu belli oluyor?” hafif bir sırıtma iliştirdi yüzüne.
“ben hanımefendi ile konuşmanızı
işittim, adım Metin, Newyork da bir gazete için muhabirlik yapıyorum”
“Hasan” dedi kuru bir şekilde, el
sıkıştılar. Adam devam etti “sizin ki iş ziyareti mi?”
“öyle de denebilir” Hasan kısa ve
kapalı uçlu cevaplar vererek sohbeti uzatmamaya çabalıyordu. Lakin adam pek
oralı olmadı. “Ben bir cinayet davasını araştırmak için geldim şehre, 3 gündür
bu moteldeyim”
İlginç der gibi kafasıyla
onaylamakla yetindi Hasan.
“Belki duymuşsunuzdur, geçtiğimiz
günlerde bir doktor öldürüldü. Yasak aşk
cinayet olduğundan bahsediliyor”
Hasanın beden dili bir anda
değişti. Adama doğru döndü ve daha dostane bir tavırla “sanırım duymuştum, adı
neydi” bu adamdan bilgi alabileceğini düşünerek sözü ona bırakmıştı. Neyse ki
adam zaten sohbet etmek için can atıyor gibiydi.
“David, David Zimmerman”
“Ha evet sanırım buydu. Yasak aşk
cinayeti ile ne kastediliyor”
“Doktorun evli bir kadınla
ilişkisi olduğu, kadının kocasının durumu öğrenerek doktoru öldürdüğü
dedikodusu yayılmış kente. Ancak ne kadının kimliği belli ne de kocasının, bana
sorarsanız tam bir safsata. Bölge polisi olayın üstünü örtmeye çabalıyor.
Buralar amerikanın huzurlu ve sessiz
bölgelerinden, böylesi bir cinayet haberi belediye başkanının gelecek
seçimlerde işini zorlaştırabilir. “
Hasan adamın devam etmesi için
doğru soruyu sorması gerektiğini biliyordu. Ancak tüm çabalamalarına rağmen
aradığı kilit soruyu kafasında bulamamıştı. Bir an panikledi bu adamdan
öğrenebileceği çok şey olabilirdi ve kötü tavırları yüzünden adamın uzaklaşabilirdi
de.
“sizce neden öldürülmüş olabilir?”
bir oh çekti içinden işte aradığı soru buydu.
Adam, hafifçe sırıttı. “Aynı
soruyu ben de size sormayı planlıyordum.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder