18 Kasım 2015 Çarşamba

1. BÖLÜM



Anjiyokatın takılı olduğu kolunda oluşan morluğun acısıyla uyandığında şafak sökmek üzereydi. Nerede olduğu ya da kim olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Ne zamandır uyuduğunu ya da baygın olduğunu bilmediği yatakta, bu zaman zarfında uyuşan kaslarının az sonra karıncalanacağını ve hareket etmesine izin vermeyeceğini fark ederek yavaş yavaş kalkmaya yeltendi. Ancak bir anda gözleri karararak tekrar uykuya, baygınlık haline teslim oldu.

Tekrar uyandığında havanın yine karanlık olması çok da fazla baygın kalmadığını düşündürdü. Oysa güneş batmak üzereydi ve ilk uyanışının üzerinden neredeyse 14 saat geçmişti. Bu kez kalkmayı denemedi, başını hareket ettirmeden gözlerini çevirebildiği kadar döndürerek anjiyokatın bağlı olduğu hortumu takip etti. Hortumun ucunda birbirine seri olarak bağlanmış 12 serum şişesi saydı. 11 şişenin boşalmış olduğunu sonuncusunun ise neredeyse yarısına geldiğini gördü. Serumları kim dizdi ise onun hayatta kalmasını önemsiyor olmalıydı. Tavandan başlayan her şişe bir diğerinden daha aşağıya bağlanmak suretiyle en üsttekinden en alttakine doğru bitmesi planlanmış olmalı diye geçirdi aklından. Ve aynı anda vücudu ne kadar pelte halde ise zihninin ise bunun tam aksine çok açık olduğunu fark etti. Ama hala hiç bir şey hatırlamıyordu. En üstteki serum şişesine saplanmış şırıngayı ve sonrasında birer şişe atlanarak her iki şişede bir saplı şırınga ile dozu önceden ayarlanmış bir sıvının vücuduna serum ile birlikte gönderildiğini görünce ürktü. Organ mafyasının eline düşmüş olabileceği fikrine kapılıp panikle elini böbreklerinin olması gereken alt sırt bölgesinde dolaştırdı. Vücudunda dikiş izi ya da benzer bir cerrahi müdahale olmadığını fark ederek derin bir nefes aldı. Başını yavaşça sağa ve sola çevirdi. Orta halli bir yatak odasında olduğunu, bir yatak ve bir şifonyerden başka bir eşyanın bulunmadığını görebildi. Perdeler sıkıca kapanmıştı ama çok kalın olmadığından içeri ışık geçiriyordu. Güneşin doğuş ve batışının farkında olmak beden biyolojik saatinin bozulmasına engel olmuş olmalıydı. Yavaşça bacaklarını hareket ettirirken hafif bir acıyla cinsel organına bağlı birşeyin olduğunu hissetti. Bunun bir sonda olduğuna emindi, fakat bu kadar çok medikal bilgiye nasıl sahip olabildiğini anlayamıyordu. “Acaba bir doktor muyum?” diye konuştu kendi kendiyle. Sesi bile kendine yabancı geliyordu.

Sondayı ve anjiyokatı çıkarıp yatakta doğrulması yaklaşık bir saatini almıştı. Midesi bulanıyor, başı çatlayacakmış gibi ağrıyordu. Yatakta oturma pozisyonuna geçtiğinde şifonyerin üzerinde, uzun süreli nekahat dönemi sonrası düşen kan şekeri için kesinlikle ihtiyacı olacağını önceden kestiren biri tarafından bırakılmış olduğunu düşündüğü çikolatalı keki ve bir kutu ağrı kesiciyi gördü. Kekin kan şekerini hızla yükseltmesi için bilinçli olarak seçildiği belliydi. Bunu her kim düşünmüş ise başının da şiddetle ağrıyacağını önceden kestirmiş olmalıydı. Midesi kabul etmese de zorlayarak keki yedi ve yaklaşık yarım litre su içti. Bir süre hayatı boyunca nefret ettiği bu hazır gıdanın kanına karışmasını bekledi ve hemen ardından yoksunluk çeken müptela gibi elleri titreyerek iki ağrı kesiciyi mideye indirdi. Tekrar uzanıp ağrı kesicinin işini yapmasını beklemeye başladı.

Yarım saat boyunca tavandaki şekillerden nesneler üretmeye çalıştı. Düşüncelerini dağıtarak baş ağrısını unutmak istiyordu. Neyseki ağrı kesici işinin ehliydi. Baş ağrısının hafiflemesi yarım saati bulmamıştı.

Tekrar yatakta doğruldu. Etrafını kolaçan ederken görüşünün netleştiğini anladığı o anda duvarda ispirtolu kalemle yazılmış yazının şokunu yaşıyordu.

“asla geriye dönme !!! “

“Allah kahretsin” dedi hafifçe bağırarak. “Beni buraya kim tıktı, bana bunları kim yaptıysa Allah onu kahretsin”. Sinirlenecek kadar enerji toplamıştı ancak bu sinirinin ona pahalıya patlayabileceğini fark edip susması biraz zaman aldı. Diğer odada her kim var ise uyandığını anlamış olmalıydı. Hemen önlem aldı. Odada elle tutulabilir ve kendini savunmak için kullanılabilir en büyük şey az önce yarısını içmiş olduğu cam su şişesiydi. Gerekirse duvarda onu parçalayıp bir bıçak gibi kullanabileceğini akıl ederek şişeyi kavradı. Usul adımlarla odanın kapısına doğru yöneldi. Kapının kolunu tuttuğunda kilitli olduğundan neredeyse emindi. Ama kapının açıldığını şaşkınlık içinde gördü. Belki de sürekli bir nöbetçi evin içinde uyanmasını bekliyordu. Uyandığını duymamış ise farketmemeleri için ışığı yakmaktan vaz geçti. Zaten gözleri loş ışığa çoktan alışmıştı. Elindeki şişeyi kırma fikrini de erteledi. Düşmanı tespit etmeden önce, ses çıkarmamak daha akıllıcaydı. Kapıyı araladı ve hole büyük bir sessizlik içinde girdi. Kısa bir hol dış kapıya ve dış kapının hemen yanında yer alan kapısı kapalı bir diğer odaya açılıyordu. Holün, kendi bulunduğu tarafında bir banyo bulunmaktaydı. Eğer bu oda kapısı başka bir hole açılmıyor ise ev açık mutfaklı 1 oda bir salon küçük bir ev olmalıydı. Ülkede son on yılda türemiş site tipi çirkin yapılaşmanın en karlı yatırımı olarak görülen küçük evlerden birindeydi.

Önce, hızlıca banyoyu kontrol etmeli diye düşündü, arkasından gelecek bir tehdidi bertaraf edebilmeliydi. Hafif aralık olan banyo kapısından usulca içeriye süzüldü ve dinledi. Ses gelmiyordu. Ayna da belli belirsiz sulietini görünce irkildi. O an merakı tüm korkularının ve endişelerinin önüne geçmişti. Bir adım geri giderek lambayı yaktı. Ve yaklaşık 2 dakika boyunca aynada gördüğü yüzü inceledi. “Allah kahretsin ! kimim ben?”

Ayna da yansıyan yüzü daha önce hiç görmediğine yemin edebilirdi. Ne gözleri, ne burnu, ne mimikleri hiç biri tanıdık değildi. Sanki yeni bir beden içinde uyanmış gibi hissediyordu kendini.

Elindeki şişeyi yavaşça yere bıraktı. Yüzüne, burnuna, saçlarına dokunmaya başladı. Hiçbiri tanıdık değildi tanıdık olmamasına da, görmesi gereken yüz nasıl birşeydi bunu da bilmiyordu. Ama bu gördüğünün olmaması gerektiğine nerdeyse emindi. Gözlerinin etrafında, elmacık kemiklerinde ve çene kısmında belli belirsiz morluklar vardı. “Sıkı bir dayak yemiş olmalıyım” diye fısıldadı. Belki de sorgu sırasında kafasına aldığı bir darbe sonucu hafızasını yitirmiş, adli kayıtlara yansımaması için tedavi edilmek üzere buraya getirilmişti. “Evet kesinlikle böyle” diye sesli düşündü. Uyandığından bu yana konuşma isteği duyduğunu hissetti. Oysa içerideki ya da dış kapı önündeki adam ya da adamların uyandığını bilmemeleri gerekiyordu. “sessiz ol be adam !” dedi kendi bile duymayacağı şekilde. Motive olmalı, tüm dikkatini toplamalıydı. Buradan canlı çıkmanın tek yolunun bu olduğunu düşünüyordu. Beni yaşatmaya çabalamış olsalar bile, bunun mutlaka bir amacı vardır ve işleri bittiğinde benden kurtulmak isteyeceklerdir diye geçirdi içinden. Bütün soruların cevabını bulmadan ölememeliydi.

Holde yavaşça ilerleyerek kapalı kapının ardında ne olduğunu görmeyi istedi. Başına gelenlerin intikamını alma hırsıyla elindeki şişeyi sıktı. Dış kapının hemen karşısında bir gömme dolap olduğunu gördü. Ancak içinde ne olduğuna bakmak için doğru zaman değildi. Kapalı oda kapısının önünde usulca içeriyi dinledi. buzdolabı moturu sesine benzeyen mekanik ses dışında bir ses olmadığına emin oldu. Sanırım tamamen boş ya da içerdeki adam gerçekten sessiz olmayı biliyor diye düşündü. Sonra birden dış kapıya yöneldi. Kapı gözünden dışarıyı kolaçan etti. Onu dış kapıya yönlendiren şey kapının dışından gelen sesti. Karşı kapıda bir kadın 3-4 yaşlarındaki çocuğu ile eve girmeye hazırlanıyordu. Normal bir apartman dairesinde olduğu ve kapının önünde bekleyen bir nöbetçinin bulunmadığına emin olarak aklında kalan son iki ihtimali gözden geçirdi. Birincisi kapalı kapı ardındaki odada olması muhtemel kişi ya da apartman dış kapısı önünde arabada bekleyen bir nöbetçi.

Az önce dinlediği kapıyı hızla açıp içeri girmek ile yavaşça ve sessizce girmek arasında kararsız kaldığı yaklaşık 30 saniyenin ardından usulca kapıyı açarak odaya daldı. Burası evin salonuydu ve salonun 2 duvarına yaslanmış bir köşe koltuk takımı, bir orta sehpa, tv ünitesi üzerinde 32inc boyutlarında bir televizyon, mutfak tarafında mini bir buzdolabı ve tezgahın üzerinde marketten yapılmış alışverişe ait torbalar dışında olağanüstü hiç bir şeyin bulunmadığını gördü. Gündelik olarak kullanılmayan, çok az eşya ile donatılmış ve bu tarz işler için kullanıldığına emin olduğu bir evde bulunduğuna kanaat ederek mutfak lavabosuna doğru yaklaşıp yakın zamanda kullanılmış kirli tabak, bardak gibi bir şeyler olup olmadığını kontrol etti. Lavabo boş, buzdolabında ise hazır gıdalar ve içecekler dışında hiçbir şey yoktu.
“saçma” dedi kendini de korkutan bir ses tonuyla. “Bu bir düzmece, Birileri benim bu evde yaşadığım yalanına inanmam için elinden geleni yapmış ama tam bir saçmalık.”

Pencereden baktığında, kapalı bir site içinde olduğu için kapıda bekleyen bir arabanın bulunmadığına kanaat ettikten sonra koşar adımlarla holdeki gömme dolaba gitti. Tek başına olduğuna ikna olduğu evde artık sessiz olmanın manasız olduğunu düşünerek sürgü kapağını sinirle, çarparcasına açtı. Umutsuz gözlerle dolabın içini inceliyordu. 3-5 gömlek, 2 takım elbise, bir spor ceket orta boy bir valiz, 2 çift ayakkabı ile karşılaşınca dolabın diğer kapısını açmak için elini uzattı. Bir şey bulamayacağından emin olsa da merakı kalp atışlarını yükseltmeye yetiyordu. Dolap kapağı tamamen açıldığında “bingo” dedi kurnazca gülümseyerek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

GİRİŞ

Polisiye kurgu kısa öykü türündeki bu yazımda yer alan kişilerin ve olayların gerçek kişi ve olaylarla hiç bir ilgisi yoktur. iyi okumal...