18 Kasım 2015 Çarşamba

17. BÖLÜM


Tekrar arabaya bindiklerinde, Hasan’ın kafası daha da karışık bir haldeydi. Artık adından bile emin değildi. Yusuf da ona bilmek istediklerini anlatamamıştı. Şuan sadece -o da tahminen- bir cemaat üyesi olduğu ile Ali Şimşek ‘in ekibinde yer aldığını varsayabiliyordu. Ama öbür taraftan kendisini tanımayan bu adam, yıllar önceki bir anısında ona gülebiliyordu. Yoksa diye geçirdi içinden, yoksa Ali Şimşek ben miyim? Daha önce de bu düşünce belirmişti kafasında ama elinde somut hiçbir veri yoktu. “Ayrıca eğer Ali Şimşek olsaydım Metin denilen adam ya da en azından Yusuf beni tanımaz mıydı?” Bütün bu düşünceler sarmalında eli kolu bağlanmışken, arabanın durduğunu ve Yusuf ‘un inmek üzere olduğunu yeni fark ediyordu. Bir kapalı garaja gelmişlerdi ancak buraya ne zaman girdiklerini bile anlamıştı Hasan ya da adı her ne idiyse.
“Nereye gidiyoruz?” diye sordu Hasan.
“Meltem ile buluşmaya tabi ki, senin başka bir fikrin mi vardı?” Yusuf alaylı konuşuyordu ya da Hasan öylesine sinirliydi ki şuan her kelime ona batıyordu.
“Sence Yusuf, şey demek istiyorum, yani ben bu cemaat ile bağlantıya geçsem acaba beni bir tanıyan çıkar mı? İnsanın hafızasını kaybetmesi yetmiyormuş gibi kendisini tanıyan bir Allahın kulunun da bulunmaması nasıl bir talihtir?” çaresizlik içinde bakıyordu Yusuf’a.
Yusuf, kendinden emin bir şekilde cevapladı “Bu yapacağın en saçma iş olur Hasan, Metin denilen adam cemaatin Amerika ‘daki önemli bir imamı. Eğer seni tanıyor olsaydı bunu sana mutlaka hissettirirdi. Ve eminim o seni tanımıyorsa, en tepedeki dahil kimse tanımıyordur”
“Benim de bu grubun bir üyesi olduğumu sen söylemedin mi? Eğer öyleyse nasıl tanımazlar ya da tanıyan biri bulunmaz”
“Bak Hasan şundan adım gibi eminim ki, eğer seni Ali seçti ve ekibinde görevlendirdi ise muhtemelen seni Anadolunun en ücra köşelerden birinden bulmuştur. Ali’nin ekibini kurarken kimsenin tanımadığı, sicili tertemiz insanlara ulaştığından eminim, nerden biliyorsun diye soracak olursan, bu ekip ile en tepedeki dâhil kimsenin temas etmediğini ve kimsenin bu bu adamları tanımadığını çok iyi biliyorum”
“Diyorsun ki Ali’yi bulamazsak ben de kendimi bulamayacağım öyle mi?”
“Eğer hafızanı geri getirmenin bir yolu yoksa, maalesef…”
İçinde bulundukları kapalı otoparkın bir hastaneye ait olduğunu fark edince birden telaşa kapıldı. “Yoksa Meltem’e?”
“Hayır, hayır merak etme, bu adamların bizi en son arayacakları yer bir hastane kafeteryası olur diye düşündüm, hem ortada bu kadar insan varken kolay kolay operasyon yapamazlar. Meltem hastanenin kafeteryasında muhtemelen tatlısını yiyordur şuan”
Hastanenin en üst katına ulaştıklarında cam kenarında oturmuş kaygı ile dışarıya bakan Meltem’i görünce derin bir nefes aldı Hasan. Hızlı adımlarla ona doğru koşacak iken Yusuf kolundan hafifçe çekti “ilgi odağı olmak istemeyiz Hasan, lütfen sakin ol” Hasan adımlarını yavaşlattı ama mümkün olan en hızlı şekilde Meltem’in olduğu masaya ulaştı. Meltemin elinin üstüne elini koyarak “sana bunları yaşattığım için beni affet” diyebildi.
Meltem küçük bir gülümseme ile elini çekip Hasan ‘ın elinin üstüne koydu. “Henüz kimse yaralanmadığına göre bence özür dilenecek bir durum yok” Meltem gülüyordu, üzülüyordu hatta belki acıyordu Hasan’a ama kesinlikle kızmıyordu.
Yusuf ta bir sandalye çekip masaya oturunca Meltem ve Hasan gözlerini birbirinden ayırıp aynı anda Yusuf’a döndüler. “Peki şimdi ne yapıyoruz” Hasan dı merakla soran.
“Sizi güvenli bir eve götüreceğim, ancak aynı arabada yolculuk etmemiz sakıncalı olur, ben önden kendi arabamla giderken otoparkta bulunan diğer araba ile beni takip etmenizi istiyorum. Kaybolmak konusunu dert etmeyin arabanın nevigasyonuna iki blok geride bir evin adresi girilmiş vaziyette. Takibi kaçırırsanız nevigasyonu kullanırsınız. Mümkün olduğu kadar yaklaşmamaya çalışın eğer bir tehlike durumu söz konusu olursa yarın sabah 7 ‘de bu hastanede buluşmak üzere yollarımızı ayırmak zorundayız. Ben seni arayana kadar lütfen sana verdiğim cep telefonunu kullanma Hasan, benimle temasta olduğunuzu bilmelerini istemeyiz. Aksi halde sizi saklamam güçleşir”
Meltem çok şeyler sormak istiyordu. Ama beklemesi gerektiğinin de farkındaydı. Tehlike henüz atlatılmamıştı. Kimden ya da kimlerden kaçtıklarını dahi bilmiyordu oysa. Bütün bu olayların bir parçası değilken nasıl bu işin ortasında bulmuştu kendisini. Ya büyük bir yanlış yapıyorduysa. Ya hasan bir katil, bir gizli servis elemanı, derin devletin bir ajanı ya da ne biliyim karanlık işlerin bir piyonu idiyse. Hayatı hiç kolay olmamıştı Meltemin yine hiç yardımcı olmuyordu kader.
Yusuf gidecekleri birkaç kilometreyi tarif ederek kendisinin hareketinden 5 dakika sonra yola çıkmalarını söyledi. Bu beş dakika boyunca ne Meltem ne de Hasan tek kelime etmediler. Sanki kurulmuş bir saat gibi tam beş dakika sonra bastı marşa Hasan. Gaza basmadan önce melteme döndü “ne olursa olsun seni sağ salim evine teslim edeceğim, söz veriyorum”
Meltem, Hasan’ın vites topuzunda duran elinin üzerine elini koyarak bütün samimiyetiyle “her kimsen ve her ne yaptıysan eminim ki önemli gerekçelerin vardır, sana inanıyorum Hasan ve güveniyorum” dedi.
Her ihtimale karşı arabanın nevigasyonunu da başlattı Meltem. Yusuf’un arabası ile aralarına yaklaşık 100 metre bırakarak 1 saat kadar yol aldılar. Varış noktasına yaklaştıklarında Yusuf kısa mesaj ile Hasana 200 metre kadar ilerde sağdaki sokağa aracı park ederek şuan bulundukları noktaya yürüyerek gelmelerini söyledi. Yusuf her ihtimali düşünüyor olmalı diye geçirdi içinden Hasan. Bu adam tam bir profesyoneldi. Yürüyüş yolunda bir kısa mesajla kapı ve daire numarasını bildirdi Yusuf. Evin kapısına vardıklarına hafif aralık bırakıldığını gördüler. İçeri girdiklerinde Yusuf bir yandan pencere açarak evi havalandırırken bir yandan çok da aydınlatmadığı evin perdelerini kapattığını gördüler.
“Ne yapacağımıza karar verene kadar burada güvende oluruz. Ama birkaç günden fazla kalmamız mümkün değil”
Hasan, Meltem için müsait bir odanın olup/olmadığını sordu. Yusuf, Meltemi evin arka tarafında bulunan yatak odasına götürürken kısaca evi tarif etti. Meltem, Hasan ‘ın bir süre Yusuf ile yalnız kalmak istediğini anladı. Yusuf ‘a teşekkür ederek odaya geçip yatağa uzandı.
Yusuf geri döndüğünde, Hasan kafasını toparlamış yeni soruları zihninde sıraya dizmişti bile. Yusuf ‘un konuşmasına fırsat vermeden girdi söze;
“Doktor Zimmerman hakkında ne biliyorsun”
“Neden bütün bunları bırakıp, Türkiye ‘ye dönmüyorsun ya da başka bir ülkeye. Gördüğüm kadarıyla artık yalnız da değilsin. Kendini düşünmüyorsan bu kızcağızı düşün. Bırak bu işlerin peşini. Ali bu uğurda hayatından oldu. Çok bedel ödedik Hasan, ben hala ödüyorum ama senin fırsatın varken kaç git Amerika’dan. Sana Azerbaycan da ya da Gürcistan da yerleşmen için yardımcı olabilirim. Ali sana yüklü bir miktar para bırakmıştı. Paraya hala sahipsin değil mi?”
“Paranın bir önemi yok Yusuf, kafamda bu kadar soru işaretiyle yaşayamam. Kimim ben, bir ailem, eşim dostum yok mu benim. Bomboş bir sayfa gibi hayatım, bu şekilde yaşamaya nasıl devam ederim Yusuf. Bu kadar kolay mı sanıyorsun?”
“Ne kadar kazarsan kaz karşına pislik dolu bir çukurdan başka hiç bir şey çıkmayacak”
“Bütün günahlarımla yüzleşmeye hazırım, bu şekilde yaşayamam anla beni”
Yusuf hışımla ayağa kalktı. Hasan ‘ı ikna edemeyeceğinden emindi ancak yine de şansını denemek istiyordu. “Sigara içmem seni rahatsız eder mi?”
“Sorularıma cevap vermemen dışında hiç bir şey beni rahatsız etmez”
Yusuf cebinden çıkardığı paketten bir sigarayı dudaklarına yerleştirerek yaktı. Derin bir nefes çekip birkaç saniye içinde tuttu. Nikotinin kanına iyice karışmasını bekledi.
“Doktorun ismine nasıl ulaştın” anlatmamak için direniyordu sanki Yusuf. Ama Hasan’ın pes etmeye niyeti yoktu. Olayları en başından anlattı Yusuf’a.
“Seni muhtemelen Ali göndermiştir doktora”
“Doktor da bu örgütün ya da her ne ise o grubun bir parçası mıydı?”
“Hayır, zannetmiyorum adını cemaat ile ilişkili olarak hiç duymamıştım daha önce. Ama sanırım bu konuda bir teorim var.”
Hadi anlat der gibi bakıyordu Hasan. Ama Yusuf ‘un hiç acelesi yoktu. Önce Sigarasından son nefesi alıp, kül tablasında ezdi izmariti.
“Ali ‘nin tarihe karşı önemli bir merakı vardı. Özellikle Nazi dönemi Almanyası ile ilgilendiğini, bu konuda kitap ve belgeler topladığını biliyorum. Ali sırf bu nedenle Almanca bile öğrendi.”
Bir an Hasan ‘ın aklına Metin ‘in söylediği sözler geldi. “Hakkınızda yaptığımız araştırmada 1991 yılında Almanyaya mühendislik okumaya gittiğiniz, birkaç sene Almanya da bir otomobil firmasında çalıştığınız daha sonra…” ama bütün bunlar ile Alinin Alman tarihi merakı arasında bir ilgi kuramadı. Belki de tamamen tesadüf eseriydi.
“Doktorun büyük babasının, Nazi Almanyasında SS grubuna bağlı olarak çalışan bir doktor olduğu, Yahudiler üzerinde deneyler yaptığına ilişkin bilgiler varmış bazı kaynaklarda”
“Varmış?”
“Ali aktarmıştı okuduklarından”
“Neden ilgilenmiş bu adamla bu kadar”
“Esaurd Bloch yani bizim bu doktorun dedesi naziler savaşta kaybetmeye başlayınca durumun ciddiyetini anlıyor ve Amerikalılar ile temasa geçiyor, ilk fırsatta ülkeden kaçıyor. Rivayetlere göre, plastik cerrahi o dönemde henüz tam bir bilim dalı değil iken bu adam Hitler’in dublörlerinin ameliyatlarını yapıyor. Yani anlayacağın bu dublörleri ameliyat ile tam bir Hitler kopyası haline getiriyor. Buraya kadar ki kısmı çok önemli değil ancak belki sende hatırlarsın Hitlerin savaş sonrası intihar ettiği ve bir halıya sarılarak cesedinin yakıldığı anlatılır. İşte burada devreye komplo teorileri giriyor. ”
“Aslında ölen Hitler değildi”
“Aynen böyle olduğuna inanıyordu Ali de. Hitlerin Esaurd ‘u çocukluğundan beri tanıdığını, hatta ilk doktorunun O olduğunu anlatmıştı bana.  Hitlerin bu adama çok güvendiğini ve önemli bir miktar altını bu adam eliyle sakladığını falan anlatırdı. Hitler’in kayıp altınları birçok define avcısının ve tarihçinin muhabbet konusudur. Ben hiç ilgilenmedim altın hikâyesiyle, savaş sonrası Amerikalıların, hitlerin cesedini Esaurd ‘a teşhis ettirmeleri hikayesi daha çok ilgimi çekmişti. Her neyse, sonuçta Esaurd ailesi Amerikaya göçer, ama göçerken yolda Zimmerman olurlar ve Nazi geçmişleri unutulur. Amerikalılar bunu neyin karşılığında yaptı, altın mıydı yoksa gerçek hitlerin kim olduğunun tehşis edilmesi miydi rüşvet?  işte Ali’nin merak konusu buydu.”
“Bu yüzden de Zimmerman ile temasa geçti mi demek istiyorsun?”
“Bu konu hakkında tek bildiğim Ali ‘nin istihbaratta çalışmaya başlayınca Cumhuriyet arşivlerinin gizli bölümlerine ulaşabildiği ve Zimmerman ailesi hakkında Türk istihbaratı tarafından elde edilmiş bir belgenin kopyasını ele geçirdiği. Bu belgeyi nasıl kullandı bilmiyorum. Belki de David ‘i tehdit ederek nazi dönemine ait başka belgeler temin ediyordu. Seni de bu amaçla doktorla görüşmeye göndermiş olabilir”
“Kayıp olduğu dönemde hala tarihçilik oynuyor mu demek istiyorsun”
“Olaya sadece belge, kitap gözüyle bakarsan böyle görünür tabi tonlarca kayıp altını unutma”
“Ali ‘nin paraya karşı bir düşkünlüğü var mıydı?”
“Ali’nin bilmece çözmeye merakı vardı, inan bana o altınları bulduysa bile elini sürmemiştir. Sadece  bir şey için kullanmış olabilir”
“Ne için?”
“Hayatta kalmak ve yeni bir hayat kurabilmek için, altınları pazarlık konusu yapmıştır”
“Almanya hükümeti ile mi?”
“Altını seven herkes ile olabilir” Yusuf hafifçe sırıtıyordu. Artık bu sohbeti noktalamak ve uyumak istiyordu. Ama Hasan ‘ın gözlerinden uyumaya ilişkin herhangi bir ifade geçmiyordu henüz.
“Doktoru kim öldürdü Yusuf?”
“Hiçbir fikrim yok, sen bile öldürmüş olabilirsin. Bu yüzden bence daha fazla gitme bu olayların üstüne, şimdi güzel bir uyku çek yarın sabah daha sakin kafayla düşünürsün bütün bunları. Ve seni güven içinde buradan Kanadaya ordan da Türkiyeye ulaştırayım. Artık düşünme bunları” Yusuf, Hasan’ın bir soru daha sormasına izin vermeden oturduğu koltuktan kalktı. Salonun kapısından tam çıkmak üzereyken Hasan ‘ın sesi ile ev sahibine yakalanmış bir hırsız gibi irkildi yerinde.
“Bu evin güvenli olduğundan emin misin”
“Bu ev Ali ile buluştuğumuz mekan. Yani anlayacağın burası Ali ‘nin gizli evlerinden biri, belki geçmişte sende gelmişsindir, ne dersin?”
Duyduğu bu son cümle ile bir anda şaşkına dönen Hasan ‘ın kafasını toplamasına izin vermeden çıktı salondan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

GİRİŞ

Polisiye kurgu kısa öykü türündeki bu yazımda yer alan kişilerin ve olayların gerçek kişi ve olaylarla hiç bir ilgisi yoktur. iyi okumal...