18 Kasım 2015 Çarşamba

4. BÖLÜM

                “Demek yaklaşık 5 gündür serum alıyorum” dedi kendi kendine. Serum şişelerinin üzerine günler işaretlenmişti. Bunun ne önemi vardı bilmiyordu ama mektupta yazan tarih ile uykuda geçirdiği zaman içerisinde vücuduna bağlı olan serumların bitiş süreleri tutarlı görünüyordu.
 Çarşafın ıslanan kısmını kıvırıp, uykunun bir an önce kendini teslim almasını beklemeye başladı. Aynı şeyleri düşünüp durmak canını fena halde sıkıyordu.
Sabah ezanının sesiyle açtı gözlerini. İçinin bir anda, tuhaf şekilde huzurlu olduğunu hissetti. Anlam veremediği bu duruma aldırmayarak dünkü sinirli ruh haline hızlı bir geçiş yaptı. Tekrar gözlerini kapadı. Yeniden uyandığında saat 9 a geliyordu. “bir plan yapmalıyım” dedi kendi kendine. Bir duş alıp, evden çıkmayı, etrafta amaçsızsa bir süre dolaşıp kendini tanıyan birine rastlamayı umut ediyordu.
Apartman kapısından çıktığında taze biçilmiş çimen kokusu doldu burnuna. Yönetim iyi çalışıyor diye geçirdi içinden. Sitenin çıkışına doğru yöneldi. Kapıdaki güvenlik görevlisi ile kısa bir sohbet etti. Şansına adam 3 gün önce bu sitede görev başlamıştı ama gece vardiyasına gelecek arkadaşının daha eski olduğunu söylemişti. Akşam sekiz de görevi teslim alacaktı gece vardiyasındaki güvenlik görevlisi. Bu tarz sitelerin güvenliği, özel güvenlik şirketlerince sağlanıyordu ve bu nedenle personel sürekli değişiyor demişti güvenlik görevlisi. Sitenin tam ortasında yer alan havuzların etrafında bir tur attı. Havuz kenarındaki kafede bir kahve içti. Bir sürü yüz görmüştü. Ancak hiçbiri ona tanıyan gözlerle bakmamıştı. Kimisi soğuk bir selam vermiş, kimisi kafasıyla hafifçe selamlamış ya da görmezden gelmişti. Daha fazla vakit harcamanın anlamı yok diye içinden geçirirken masaya 20 lira bırakıp para üstünü beklemeden kalktı. Hangi şehrin hangi semtinde olduğunu bile bilmiyordu. Birilerine sormayı planladı ama bu durumu nasıl açıklayacağını bilemediğinden vaz geçti. Kafası bu sorularla dolu dalgın bir şekilde yürürken yaşından beklenmeyen bir yetişkinlikle günaydın diyen 3-4 yaşlarındaki çocuğun selamıyla irkildi. Önceki gün kapı deliğinden gördüğü kadının yanındaki çocuk olmalı bu diye düşündü sevinç içinde.
“Günaydın delikanlı nasılsın”
“günaydın hasan bey ben iyiyim siz nasılsınız”
Çocukların yetişkin gibi davranmaları hep iğreti gelmişti Hasan’a ama şimdi bunu dert edecek zaman değildi.
                “ben de iyiyim, neler yapıyorsun” diyerek sözü yine ona bıraktı. Kendi ile ilgili bir şeyler duyabilme ihtimali heyecanlandırmıştı.
                “aslında size kızgınım, Beşiktaş Dem ba ‘yı transfer ediyor demiştiniz 1 haftadır haberleri seyrediyorum kimse bundan bahsetmiyor babama da sordum o futbolla pek ilgilenmez ama gazetelerde böyle bir şey yazmıyor dedi”
                “bende biryerden duymuştum, sanırım beni de aldattılar” diye geçiştirmek istedi hasan, amacı konuyu başka yerlere çekebilmekti.
                “ee okula gitmedin mi bugün”
                “hasan bey ben daha 5 yaşındayım, okula bu sene başlıycam. Ama annemle babam hangi okula gönderecekleri konusunda hala tartışıyorlar. Annem beylikdüzündeki tabiat kolejine başlatalım diyor babamda bu sene işlerimiz çok iyi değil devlet okuluna başlasın seneye düşünürüz diye kestirip atıyor. Ama bana sorarsanız kolej daha iyi tabiki”
                “bu kolej buraya yakın mı nasıl gidip geleceksin” bu soruyu sorarken amacı tam olarak nerde olduğunu bulmaktı hasan’ın.
                “biraz uzakmış, esenyurttaki kolejleri de annem beğenmiyor yakın ama iyi değil diyor”
Taşlar yerine oturmaya başlamıştı. Esenyurttaki onlarca siteden birindeyim dedi. Artık nerde olduğunu biliyordu.
                “biz seninle ne zaman tanıştık, hatırlıyor musun?” hasanın amacı mümkün olduğunca çok bilgi almaktı ufaklıktan.
                “bilmem hala günleri şaşıyorum annem okula başlayınca öğrenirsin dedi ama ben sizi ikinci kez görüyorum. Asansörde karşılaşmıştık, bana hangi takımlısın dediniz ya o işte ilk tanışmamızdı. sonra bi daha görmedim sizi.”
                Çocuğun zihnindeki hatıra bu kadar taze ise çok kısa bir zaman önce olmalı dedi içinden. Oğlanın saçlarını sevip “şimdi gitmeliyim, inşallah demba gelir kartala o zaman hasan amcam demişti dersin” 
“inşallah” diye içini çekti oğlan.
                Havanın kapatma ihtimaline karşı eve çıkıp ceketi almalıyım diye düşündü. Kapıyı açıp eve girerken “eee şimdi ne halt edeceksin Hasan” diye söyleniyordu kendi kendine.           

                Ceketi dolaptan aldığı esnada, alt rafta yer alan valiz dikkatini çekti. Fermuarını açtığında içinde iç çamaşırı ve birkaç spor kıyafet olduğunu gördü. Belki bu evde yaşıyordum ama kesinlikle kısa bir süre önce taşınmış olmalıyım dedi kendi kendine. Çünkü bu kadar az kıyafet ile ancak birkaç gün idare edilebilirdi. Fermuarı kapatıp valizi yerine yerleştirirken hava alanlarında bagaja yapıştırılan etiketin bir parçasının valiz üzerinde olduğunu fark etti. Çok küçük bir parçaydı ama kalan parçadaki baskı renklerinden ve yarım yamalak logodan bunun Türk Hava yollarına ait olduğunu anlamak mümkündü. “demek THY uçağı ile geldim” dedi yeni bir ip ucu yakalamanın heyecanıyla. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

GİRİŞ

Polisiye kurgu kısa öykü türündeki bu yazımda yer alan kişilerin ve olayların gerçek kişi ve olaylarla hiç bir ilgisi yoktur. iyi okumal...