Arabayı 24 saat açık bir marketin
arka tarafında yer alan izbe otoparka park ederek yürümeye başladılar. Birkaç
yüz metre ötede karanlık bir parkın bankına oturduklarında adam cebinden
çıkardığı sigara paketini Hasan’a uzattı.
Hasan, bir an büyük bir şok
yaşadı. “Bu adam beni kesinlikle tanımıyor, eğer tanısaydı sigara içmediğimi
bilirdi” diye geçirdi içinden. Bir sigara aldı ağzına koydu ama yakmadı.
“Hafızanı kaybetmiş olmana çok
üzüldüm, beni en son gördüğün zamanı hatırlamıyorsun sanırım”
“Hiç bir şey hatırlamıyorum”
“Arabada beni hatırladığını
söylemiştin”
“Belli belirsiz bir görüntü, ancak
emin değilim, lütfen bu soruları geçelim benim ne bildiğim değil senin ne
anlatacağın daha önemli”
“Son bir soru sormama izin ver”
Hasan mecburen boyun eğdi
“dinliyorum”
“Ali Şimşek ile ilgili hiç bir şey
hatırlamıyor musun?”
“Üzgünüm, senin de bildiğin gibi -
takip ettiğine göre bilmen gerekir- ben de onu arıyorum”
“Biliyorum, biliyorum bilmesine
de, Ali ‘ye ulaşmak için son şansım
sendin”
“Ben mi?” Hasan acı acı gülüyordu
“Nasıl olabilir, ben bu adam hakkında hiç bir şey bilmiyorum”
Adam Hasan’ın gerçekten hafızasını
kaybettiğine emin oldu. Nerden başlamalı diye geçirdi içinden “öncelikle benim
adım Yusuf, Yusuf Dalkesen” bir an durdu Hasanın hatırlayabilmesi için zaman
tanıdı ama Hasanın yüzündeki kırışıklıklarda herhangi bir değişiklik olmadı “bu
isim de senin için hiçbir anlam ifade etmiyor”
Aslında Hasan zihninde canlanan
görüntüde, sırada hemen önünde duran adamın göğsünde yazan yazıyı şimdi fark
ediyordu ‘DALKESEN’ surat ifadesini hiç değiştirmeden cevapladı “üzgünüm ilk
defa duyduğuma eminim”
“Daha fazla zorlamanın bir yararı
yok, o zaman en baştan başlayacağız, Meltemi biraz bekletmek sorun olmaz
umarım”
Kafasını belli belirsiz sağa sola
salladı. Eğer Meltem güvendeyse birkaç dakikadan bir zarar olmayacağını
düşünüyordu. Bu adam ne anlatacak ki bu kadar uzun sürede, inşallah bu
yaşadıklarıma değecek şeyler duyarım diye hayıflandı içinden.
“35 sene evvel bir darbe oldu
Türkiye ‘de biliyorsun” Hasan boş boş bakınca elini havada salladı Yusuf “her
neyse 80 darbesinden sonra Türkiye de bir grup yavaş yavaş devlet kadrolarına
hakim olmaya başladı” Yusuf yüzünü gökyüzüne çevirmiş, sanki bir masal
anlatıyormuşçasına davranıyordu.
“En baştan derken bu kadar geriye
gitmek zorunda mısın?”
“Önemli olmasaydı…, neyse bu grup
dini bir cemaatti. Giderek ekonomik olarak da çok güçlendi. Büyük holdinglerin,
gazete ve televizyonların sahibi oldu. Ama asıl mücadele devlet kadrolarında
veriliyordu. Cemaatin mensupları kaymakam, polis, hakim, savcı aklına gelen tüm
devlet kadrolarına hızla yerleşmeye başladı. Devrin iktidarları da gerek oy
uğrana, gerekse kendi kadrolarının bulunmayışı nedeniyle bu harekete yol
verdiler, hatta büyük oranda da desteklediler. Kadrolaşmanın en fazla hız
kazandığı son 15 yıllık dönemde cemaat büyük bir sermayenin de sahibi oldu.
Özel okullar, dershaneler, vakıf üniversiteleri derken cemaatten cemiyete doğru
geçişini tamamladı. Bu 15 yıllık dönemde Türkiye ‘de derin devlette el
değiştirmeye başladı. İşte cemaat üyeleri bu değişim sürecinden çok iyi bir
şekilde istifade ederek emniyet ve istihbaratın tüm kademelerine hakim oldu.
Ali ve ben de bu grubun birer üyesiyiz. Büyük ihtimalle sen de öylesin.”
“Büyük ihtimalle?” Hasan
kızgınlıktan gülüyordu, “sen gerçekten beni tanımıyorsun değil mi?”
“Seninle ilgili kısım konunun sonunda
ama istersen her şeyi atlayıp direk oraya geleyim”
Nasıl istersen öyle yap dercesine
salladı elini Hasan. Belki de hikayeden başka bir şey anlatmayacak diye geçirdi
içinden.
“Pekala” yutkundu Yusuf
anılarından acı duyuyormuşçasına konuşuyordu. “Ali ve ben polis kolejinde ve
akademide birlikteydik, aynı imama bağlıydık ve bu bağ sayesinde yıllarımız
birlikte geçti. Derin devletin el değiştirdiği süreçte bizi önce Emniyet
İstihbarata aldılar. Sonrasında Ali ile yollarımız ayrıldı Ali’nin son on yıl içinde
nerde olduğu kimlerle çalıştığı hakkında hiçbir bilgim yok. Ancak arada
haberlerini alıyordum ki tahmin ettiğim kadarıyla cemaatin içine sızamadığı tek
kurum olan silahlı kuvvetlere yönelik yapılan operasyonunu o yönetiyordu.”
“Hani şu Ergenekon, balyoz dedikleri
operasyonlar mı?”
“Evet, ama çok emin değilim çünkü
bu zaman zarfında Ali ile tüm iletişimimi kaybettim diyebilirim. Ali bu süreçte
bir efsaneye dönüştü, cemiyette herkes ondan bahsediyordu ama emin ol yüzünü
gören insan sayısı onu geçmez.”
“Ali bu operasyonları Mit adına mı
gerçekleştirdi”
“Sanmıyorum, çünkü her ne kadar
Mit kadrolarına hakim olunsa da Mit ‘in yönetimi iktidar ile cemiyet arasında
hep sorun oldu, sanıyorum kimseye bağlı olmayan gizli bir birim oluşturuldu ve
operasyonlar bu birim eliyle gerçekleştirildi”
“Ülkedeki hükümetin kontrolü
dışında mıydı bu birim?”
“Evet aynen öyle, hükümet
olayların bu noktada kontrolünü kaybetti, ancak bunu dışarıya vurmadılar. Sanki
her şey kendi kontrollerindeymiş gibi hareket etmeye çalıştılar ama emin ol en
baştaki adamların bile ancak tutuklamalar başlayınca haberi oluyordu
operasyonlardan”
“Vay be, ülke ne hale gelmiş”
“Aslında başlarda hepimiz çok
sevinçliydik, askeri vesayet sona erdiriliyordu”
“Öyle olmadı mı diyorsun”
“Olmadı Hasan, amacının çok dışına
çıktı her şey, tam bir intikam alma operasyonuna dönüştü, ortalık öyle bir
karıştı ki suçlu kim masum kim, bilen hatta umursayan yoktu”
Yusuf bir sigara daha yaktı “yani
anlayacağın cemiyet sandığımız gibi dine hizmet eden bir cemiyet olmanın
ötesine geçti, intikam alan, intikam almak uğruna sahte deliller ve yalancı
şahitler ile onlarca masum insanın hayatını mahveden bir grup haline dönüştü”
“Meltemin kim olduğunu
öğrenmemeleri gerek derken ne kastediyordun”
“Kimin kızı olduğunu biliyorsun,
eğer Meltemi fark ederler ise hazır ayaklarına kadar gelmişken…” sustu Yusuf.
Nasıl bitireceğini bilemedi.
“Ben bu olayların neresindeydim”
“Ali ortadan kaybolmadan önce bana
geldi. Yaptıklarından, sebep olduklarından çok pişman bir hali vardı. Saatlerce
sohbet ettik. İnanır mısın alkol almaya başlamış, Ali beni zorla sabah namazına
kaldıran adam içmeye başlamış, çok şaşırdım ama vicdan azabını bastırmak için
buna ihtiyacı olduğu için kınayamadım onu. ‘Çok cana kıydık dedi, çok acıya
sebep olduk, bütün bunları davamız için yaptığımı sanıyordum, aslolan ülkeye
sahip olmakmış, siyasetten hep uzak tuttular bizi amaç iktidar olmak değil
muktedir olmakmış, ben böyle bir cihat anlayışını kabul edemiyorum’ deyip
durdu. Bana ekibinde yer alan ama kirli işlere hiç bulaşmayan birinden
bahsetti. Ve onun için yardım istedi
benden.”
“ve o kişi ben miydim”
“Evet, sana sahte bir kimlik,
sahte bir yaşam hazırladık Türkiye ‘de. Ali ortadan kaybolacağını ama seni
yanına alamayacağını iki kişinin bulunma ihtimalinin daha fazla olduğunu
söyledi. Seni Türkiye ‘de tanıyan çok kimse olmadığından gizlenmenin kolay
olacağını düşünüyordu.”
“Sonra?” Hasan sabırsızdı çünkü
artık konu ona gelmişti.
“Sonra, birkaç ay sonra yani
sanırım 1 yıla yakın zaman sonra sen geldin. Senin için hazırladığım pasaportu
ve Ali’nin bana bıraktığı parayı alarak Türkiye’ye gittin. Sonrasını bende
bilmiyorum”
“Peki, Ali ne oldu, bir daha görüşmediniz
mi?”
“Hayır, o son geceden sonra
görüşmedik. Bazı duyumlar aldım bu konuda ama hiç birini doğrulayamadım”
“Ne gibi duyumlar”
“Bir iç hesaplaşma, yani
Türkiye’de rüzgar tersine dönünce, iktidar ile cemiyet arasına karabulutlar
girince Ali’nin iktidara yakın kişilerle temasa geçtiğini ve bu teması öğrenen
cemiyetin onu ortadan kaldırdığını…” Yusuf’un gözleri dolmuştu. Daha fazla
konuşamadı.
“Bu olayların Amerika ile ilgisi
ne?”
Yusuf sigarasından derin bir nefes
çekti “Operasyonlar buradan yönetildi işin içinde yabancı servislerde var”
Hasan duyduklarına inanmamak için
çabalıyordu ama Yusuf’un yalan söylemesi için hiçbir mantıklı sebep
bulamıyordu.
“Benim için sahte kimlik ve
pasaport hazırladınız öyle mi?”
“Evet” sesi ve gardı düşmüştü
Yusuf’un.
“Yani gerçek adım Hasan değil,
öyleyse kimim ben?”
“Yemin ediyorum bilmiyorum, bana
geldiğinde kendini Hasan olarak tanıtmıştın, ben de hiç bir şey sormadım”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder