18 Kasım 2015 Çarşamba

10. BÖLÜM

Sen de benim gibi sıkı bir Ahmet ÜMİT okuyucusuymuşsun.
“Ahmet ÜMİT?” yüklemsiz bir soru cümlesi kurdu heyecanla Hasan.
“Aşk köpekliktir” bir saniye kadar sessiz kaldı Meltem hatırlaması için süre tanıdı ama yüzündeki soru işareti silinmemişti. Söylediklerinden hiçbir şey anlamadığını fark edince suratını düşürerek devam etti “Aşk köpekliktir Ahmet ÜMİT ‘in deneme kitabı, Ahmet Ümit ünlü bir yazar, polisiye romanları ile meşhur biri”
Neye mal olursa olsun bu kızın yüzündeki tebessümün hayal kırıklığı ile yer değiştirmesini istemedi Hasan. İçindeki heyecan onun için şuan hiçbir anlam ifade etmeyen bir kitap ismi ve bir yazar keşfi ile bir anda boşa düşmüş olsa da heyecanı devam ediyormuş gibi yaptı. “bak bu gerçekten önemli olabilir, başka hangi kitapları var Ahmet Ümit ‘in”
Patasana’dan, Kukla’dan ve aklına gelen diğer kitaplarından bahsetti kısaca Meltem. Hasan için hala bir şey ifade etmiyordu duydukları ama ilgi ile dinlemeye devam etti ya da en azından böyle imiş gibi görünmeye çabaladı. 
Oysa Kukla isimli romanı bir görev arkadaşının tavsiyesi ile okuduğunu, romandan çok etkilendiğini ve içinde bulunduğu durumu/hayatını sorgulamaya bu roman ile başladığını ve bugün burada olmasının nedenin bu sorgulama ile başlayan sürecin sonucu olduğunu şimdilik hatırlamıyordu.
Kısa bir sessizlik anı yaşadılar. Sanki bu zaman zarfında yaşadıklarını gözden geçiriyor gibiydi ikisi de. Sessizliği bozan yine Meltem oldu.
"Boston 'a vardığımızda nerden başlamayı düşünüyorsun?"
Daha önce bunu hiç düşünmediğini farketti Hasan. "Büyükçelçilik?" Soran gözlerle bakıyordu Hasan, Meltem'e. Bu yolculuk artık yalnızca Hasan'ın kim olduğu gerçeğini aradığı bir yolculuk olmaktan çok daha fazlasını içeriyordu. Onaylayan bir baş hareketiyle tebessüm etti Meltem. "Nevigasyonu kullanma zamanı geldi öyleyse." Meltem sesine hafif bir kıskançlık tonu ekledi hınzırca. "Eğer senin içinde uygunsa, harika bir fikir diyeceğim" Hasan, Meltemin esprisine eşlik ederken aslında çok da umutlu olmadığı, büyükelçilikten yine birşeyler öğrenemeden çıkacakları düşüncesiyle karabutları geçirdi gözünden.
Meltem, önce radyoyu açtı. Country (yerel amerikan müziği) çalan bir istasyonu seçerek, nevigasyon tuşuna bastı. Harita yazılımı açılırken Meltemin gözbebekleri büyümüş, heyecan içinde Hasan'a dönmüştü  "bu arabayı en son kiralayanın sen olduğuna emin misin?"
Araçtan indiklerinde Meltem bir sigara yaktı. Kafasını toparlaması için nikotine ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. Hasan ise araçtan hemen inmemiş nevigasyon programında son gidilen lokasyonu yeniden başlatmış olan haritayı inceliyordu. Sonra o da indi arabadan. Meltemin sigarasını elinden alıp bir nefes çekti ve öksüre öksüre saldı içindeki dumanı. "bunu gerçekten nasıl içiyorsun" Aslında sigarayı düşünecek zaman değildi ama Hasan ne demesi gerektiğini aradığı beyninde mantıklı bir cümleye ulaşamamıştı. Laf olsun diye çıkmıştı kelimeler ağzından. Çünkü adım adım ilerlediği bu yolculukta artık heyecan yerini korkuya ikame ediyordu. Meltem sigarasını geri aldı, derin bir nefes çekip Hasan'ın eline tutuşturdu. Suratında yaramaz bir çocuğun ifadesi vardı. Hasan'ın içinde büyüyen korku ve endişe tohumlarından habersiz "bana bir saniye ver" dedi ve arabadan sırt çantasını almak için kapıyı açtı. "great street avenue 189" meltem haritada son olarak sorgulanan adresi mırıldanırken çantasından çıkardığı ipad'in arama motoruna tuşladı harf ve rakamları. Yüzbinin üzerinde döngüye ulaştı google. Ancak herhangi bir yere ait görünmüyordu adres. "Sanırım bir eve ait olmalı, eğer kurumsal bir adres olsaydı mutlaka bir web sitesine ulaşırdık" google aramasından da bir sonuca ulaşamamış olmanın hafif bir hayal kırıklığı ile çıktı sözcükler ağzından. Ama Hasan'ın umutsuzluğa kapılmasını da hiç istemiyordu. "Belki de Ali Şimşek denilen adamın evidir" bir an durdu nefesini tuttarak "ya da belki senin ailenin oturduğu?" Cümleye umut ile başlamıştı ama 'ya da' dan sonra sesi giderek düşmeye başlamıştı Meltemin. İşte o an daha önce hiç düşünmedikleri bir gerçekle yüzleşti ikisi de. Belki de hasan'ın bir ailesi vardı. Bir eşi ve  çocukları.
"Bir ailem olsa eminim beni çoktan aramaya başlamış olurlardı. Newyork konsolosluğunda kayıp ilanıma ulaşabilirdik" o an bir ailesinin olmasını hiç istemedi Hasan. Kimseye ait olmak istemedi. Sadece bu ana, Meltem ile çıktıkları bu yolculuğun anlarının birleşimi olarak sonsuzluğa uzanacak anların toplamına ait olmak istedi.
“İnsan kendi ev adresini neden nevigasyonda aratsın ki?  Bana pek mantıklı gelmedi doğrusu” Hasan, Meltemin kafasındaki bu düşünceyi çürütmeye çalışıyordu.
“bazen dönüş yolunu bulamaz insan ya da bir kestirme arar” Meltem de farketmişti Hasanın sesindeki kırılganlığı ama bu gerçekle yüzleşmeleri gerekiyordu.
“En iyisi bu adresi ziyaret etmek sonuçları bundan sonra değerlendiririz” Hasan cümlesini tamamlamadan arabaya doğru yöneldi. Aynı anda Meltemde sigarasını topuğuyla ezerek arabaya doğru yürümeye başladı. Yolculuğun bundan sonraki bölümünde ikisi de sessizdi. Meltem kısa süre önce tanıdığı bu gizemli adamı kaybetme korkusuna kapılmıştı. Hasan ise bir ailesinin olup olmamasından öte başına gelenlerin sorumlusu ile yüzleşmenin heyecanı ve endişesi ile yola bakıyordu.
Nevigasyonun dijital sesi 400 metre sonra kavşaktan sola dönünce hedeflenen adrese ulaşacağını söylediğinde ikisi de hayal dünyasından sıyrılıp gerçekliğe döndüler. Kalp atışları hızlanmıştı ve neyle karşılaşacakları konusunda ikisi de farklı heyecanlar içindeydi.
Adrese ulaştıklarında 3 katlı müstakil bir evin önünde duruyorlardı. Evde bir yaşam belirtisi yoktu ve bahçesinde satılık olduğunu belirten bir tabela dikilmişti. Hasan bir çok ihtimali kafasından geçirmişti ancak satılık halde boş bir evle karşılaşmak bunlardan biri değildi. İşte yine yolun sonunda birşeye ulaşamadık diye geçirdi içinden.
Ama meltem kolay pes eden biri değildi. “bana bir iki dakika izin ver hemen gelicem” diyerek indi arabadan. Hasan meraklı gözlerle Meltemin arkasından ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu. Meltem boş eve değil bu evin hemen yanındaki 2 katlı eve doğru yöneldi. Kapalı garaj kapısının önünde geniş Amerikan ailelerinin tercih ettiği Japon malı bir suv duruyordu. Kapalı garaja alınmadığına göre evde yakın zamanda bir hareket olmuş olmalıydı. Bu kız gerçekten akıllı diye geçirdi içinden. Tahmin ettiği gibi Meltem az önce çaldığı kapıyı açan kadınla sohbet etmeye başlamıştı. Birkaç dakika sonra Meltem döndüğünde yüzünde heyecanlı ve bir o kadar şaşkın bir ifade ile neler konuştuklarını anlatmaya başlamıştı.
Kadının anlattığına göre Dr. David 2 ay kadar önce muayenehanesinde ölü olarak bulunmuştu. Haberler bültenlerinde aktarıldığına göre adamın yasak bir aşk cinayetine kurban gitmiş olabileceği ihtimali üzerinde durulduğunu duymuştu ancak bugüne kadar katil yakalanmamıştı, Dr. David ‘in eşi Angela, Cenazeden bir hafta sonra evi boşaltarak satılığa çıkarmıştı. Kadın, cinayetin büyük bir sürpriz olduğunu söylemiş, haberlerde söylenenin aksine Dr. David ‘in kendi halinde, ailesine, çocuklarına ve eşine düşkün iyi bir adam olduğunu eşini aldatan bir adam olmasının mümkün olmadığını, bir düşmanının olması fikrinin bile çok garip geldiğini, ailesinin ve kendisinin komşularınca çok sevilen insanlar olduğunu anlatmıştı. Meltem, kadına Doktorunun eşinin nereye taşındığını sormuş, kadın Angela ‘nin tuhaf bir şekilde kimseyle vedalaşmadan ayrıldığını, muhtemelen Kansasta yaşayan ailesinin yanına taşınmış olabileceğini ancak adreslerini ya da telefonlarını bilmediğini söylemişti.
Meltem, Doktorun komşusu olan kadına, yerel bir gazete için çalıştıklarını söylemişti. Kadın defalarca kapısının gazeteciler tarafından çalınmış olması nedeniyle karşısındakilerden şüphelenmemiş bildiklerini eksiz olarak aktarmıştı.
Hasan Duyduklarını sindirmek için bir süre sessiz kaldı. Bir cinayet ile karşılaşmak beklediği en son şeydi. Uyandığı evde bulduğu silahı hatırlayınca ürperdi. Bir katil olabileceği düşüncesi beynini kemirmeye başlamıştı. Oysa, Hasan’ın katil olabileceği fikri Meltemin aklına bile gelmemişti. O şimdi bambaşka ihtimaller üzerinde düşünüyordu.
“Soy adını bilseydik belki muayenehanesini bulabilirdik” içinde bulunduğu ruh hali ile çok cılız çıkmıştı Hasanın sesi.
“Zimmerman, söylememiş miydim?” Meltem adamın soyadını sormayı akıl etmişti.
 Meltem çantasından çıkardığı ipad ‘ine doktorun adını ve soyadını yazarak google’ladı. 2 milyondan fazla sonuç döngüsüne ulaştı. Hemen hepsinin başlıkları aynıydı “Plastik cerrah Dr David zimmerman’ ın sır ölümü”. Hızlıca birkaç tanesini okumuş benzer şeyler olduğunu görünce kapatmıştı. Üçüncü sayfanın sonunda bir köşe yazısı dikkatini çekti. Hızlıca okuyup, okuduklarını Hasan ‘a özetledi. “bir gazeteciye göre Dr. zimmerman ailesi Amerikaya 2. Dünya savaşı sonlarında almanyadan gelmiş. Yazarın kendisi de komplo teorisi olduğunu vurgulayarak, David ‘in büyükbabasının Naziler için çalışan bir doktor olduğu, kendi soydaşları üzerinde deneyler yaptığını savaşın sonuna doğru nazilerin yenilmeye başlaması üzerine amerikaya göçtüklerini ve geçmişlerini silmek için büyük bir çaba içine girdikleri söylentisini duyduğunu anlatmış ve yazının sonunda İsrail gizli servisin tarafndan büyükbabasının günahlarının bedeli olarak öldürülmüş olabileceğini yazmış”.
Hasan, Adamın Yahudi oluşunun, onun ölümü için duyduğu acıyı hafiflettiğini fark ettiğinde kendine lanet etti.  Nasıl bir adamım ben diye geçirdi içinden. Antisemitizm ne ilkel bir düşünceydi ve kendisi neden böyle düşünüyordu, en az adamı öldürmüş olma fikri kadar korkunç geldi bu duygu hasana.
“Muayenehane adresini bulabildin mi?” kafasından düşünceleri kovmaya çalışıyordu.
“evet, ama öyle ufak bir yer değilmiş bir klinik olduğu yazıyor ayrıca çok uzak değil, 4 mil kadar bir mesafede”
“Boston’ı bilmediğini sanıyordum” Hasan neşelenmek için çabalıyordu.
“ben bilmiyorum, Google haritalar biliyor” Meltem de konuyu değiştirmek ve içindeki bulundukları duygu durumundan uzaklaşmak için aradığı espriyi bulmuştu.
15 dakika sonra, gösterişli tabelasında “Health of beauty” yazan kliniğin önündelerdi. Klinik de en az ev kadar sessiz görünüyordu ancak bir farkla, klinik açıktı ve resepsiyonda oturan birileri bulunmaktaydı.
Arabayı, kliniğin açık otoparkına yerleştirdiğinde Hasan arabadan inmek ile inmemek arasında gidip geliyordu. Meltem, Hasan ‘daki bu kararsızlığı farkederek kapıyı açmaya yeltenince Hasan birden omzuna dokunarak beklemesini rica etti.
“Sanırım önce biraz düşünmeliyiz” hasanın belirsizlik yüklü cümlesine hemen cevabı yapıştırdı Meltem “neden? “ sonra biraz duraksadı ve ekledi “neyi düşünmemiz gerektiğini söylüyorsun”
Hasan 3 saniye de toparladı kafasını “ortada bir cinayet var ve içeri ne soracağımızı dahi bilmeden girmemeliyiz diye düşünüyorum” Hasan apaçık korkuyordu ancak Meltemin, Onun kafasından geçenler hakkında hiçbir fikri yoktu. Hasan eğer cinayeti kendi işlemiş ise -Allah Korusundu- kendi eliyle teslim olmak şuan yapılması en saçma hareket olur diye geçirdi içinden. Ancak bunları Meltem ile paylaşmaya cesaret edemiyordu.
“Haklısın, ancak çok ayrıntılı bir plan yapmaya gerek yok, istersen yalnız ben gireyim”

Meltem bunları söylediğinde, Hasan korktuğu tek şeyin kendi yaşamı ya da özgürlüğü olmadığını fark etti. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

GİRİŞ

Polisiye kurgu kısa öykü türündeki bu yazımda yer alan kişilerin ve olayların gerçek kişi ve olaylarla hiç bir ilgisi yoktur. iyi okumal...