Sen de benim gibi sıkı bir Ahmet
ÜMİT okuyucusuymuşsun.
“Ahmet ÜMİT?” yüklemsiz bir soru
cümlesi kurdu heyecanla Hasan.
“Aşk köpekliktir” bir saniye kadar
sessiz kaldı Meltem hatırlaması için süre tanıdı ama yüzündeki soru işareti
silinmemişti. Söylediklerinden hiçbir şey anlamadığını fark edince suratını
düşürerek devam etti “Aşk köpekliktir Ahmet ÜMİT ‘in deneme kitabı, Ahmet Ümit
ünlü bir yazar, polisiye romanları ile meşhur biri”
Neye mal olursa olsun bu kızın
yüzündeki tebessümün hayal kırıklığı ile yer değiştirmesini istemedi Hasan.
İçindeki heyecan onun için şuan hiçbir anlam ifade etmeyen bir kitap ismi ve
bir yazar keşfi ile bir anda boşa düşmüş olsa da heyecanı devam ediyormuş gibi
yaptı. “bak bu gerçekten önemli olabilir, başka hangi kitapları var Ahmet Ümit
‘in”
Patasana’dan, Kukla’dan ve aklına
gelen diğer kitaplarından bahsetti kısaca Meltem. Hasan için hala bir şey ifade
etmiyordu duydukları ama ilgi ile dinlemeye devam etti ya da en azından böyle
imiş gibi görünmeye çabaladı.
Oysa Kukla isimli romanı bir görev
arkadaşının tavsiyesi ile okuduğunu, romandan çok etkilendiğini ve içinde
bulunduğu durumu/hayatını sorgulamaya bu roman ile başladığını ve bugün burada
olmasının nedenin bu sorgulama ile başlayan sürecin sonucu olduğunu şimdilik
hatırlamıyordu.
Kısa bir sessizlik anı yaşadılar.
Sanki bu zaman zarfında yaşadıklarını gözden geçiriyor gibiydi ikisi de.
Sessizliği bozan yine Meltem oldu.
"Boston 'a vardığımızda
nerden başlamayı düşünüyorsun?"
Daha önce bunu hiç düşünmediğini
farketti Hasan. "Büyükçelçilik?" Soran gözlerle bakıyordu Hasan,
Meltem'e. Bu yolculuk artık yalnızca Hasan'ın kim olduğu gerçeğini aradığı bir
yolculuk olmaktan çok daha fazlasını içeriyordu. Onaylayan bir baş hareketiyle
tebessüm etti Meltem. "Nevigasyonu kullanma zamanı geldi öyleyse."
Meltem sesine hafif bir kıskançlık tonu ekledi hınzırca. "Eğer senin
içinde uygunsa, harika bir fikir diyeceğim" Hasan, Meltemin esprisine
eşlik ederken aslında çok da umutlu olmadığı, büyükelçilikten yine birşeyler
öğrenemeden çıkacakları düşüncesiyle karabutları geçirdi gözünden.
Meltem, önce radyoyu açtı. Country
(yerel amerikan müziği) çalan bir istasyonu seçerek, nevigasyon tuşuna bastı.
Harita yazılımı açılırken Meltemin gözbebekleri büyümüş, heyecan içinde Hasan'a
dönmüştü "bu arabayı en son
kiralayanın sen olduğuna emin misin?"
Araçtan indiklerinde Meltem bir
sigara yaktı. Kafasını toparlaması için nikotine ihtiyacı olduğunu düşünüyordu.
Hasan ise araçtan hemen inmemiş nevigasyon programında son gidilen lokasyonu
yeniden başlatmış olan haritayı inceliyordu. Sonra o da indi arabadan. Meltemin
sigarasını elinden alıp bir nefes çekti ve öksüre öksüre saldı içindeki dumanı.
"bunu gerçekten nasıl içiyorsun" Aslında sigarayı düşünecek zaman
değildi ama Hasan ne demesi gerektiğini aradığı beyninde mantıklı bir cümleye
ulaşamamıştı. Laf olsun diye çıkmıştı kelimeler ağzından. Çünkü adım adım
ilerlediği bu yolculukta artık heyecan yerini korkuya ikame ediyordu. Meltem
sigarasını geri aldı, derin bir nefes çekip Hasan'ın eline tutuşturdu.
Suratında yaramaz bir çocuğun ifadesi vardı. Hasan'ın içinde büyüyen korku ve
endişe tohumlarından habersiz "bana bir saniye ver" dedi ve arabadan
sırt çantasını almak için kapıyı açtı. "great street avenue 189"
meltem haritada son olarak sorgulanan adresi mırıldanırken çantasından çıkardığı
ipad'in arama motoruna tuşladı harf ve rakamları. Yüzbinin üzerinde döngüye
ulaştı google. Ancak herhangi bir yere ait görünmüyordu adres. "Sanırım
bir eve ait olmalı, eğer kurumsal bir adres olsaydı mutlaka bir web sitesine
ulaşırdık" google aramasından da bir sonuca ulaşamamış olmanın hafif bir
hayal kırıklığı ile çıktı sözcükler ağzından. Ama Hasan'ın umutsuzluğa
kapılmasını da hiç istemiyordu. "Belki de Ali Şimşek denilen adamın
evidir" bir an durdu nefesini tuttarak "ya da belki senin ailenin oturduğu?"
Cümleye umut ile başlamıştı ama 'ya da' dan sonra sesi giderek düşmeye
başlamıştı Meltemin. İşte o an daha önce hiç düşünmedikleri bir gerçekle yüzleşti
ikisi de. Belki de hasan'ın bir ailesi vardı. Bir eşi ve çocukları.
"Bir ailem olsa eminim beni
çoktan aramaya başlamış olurlardı. Newyork konsolosluğunda kayıp ilanıma
ulaşabilirdik" o an bir ailesinin olmasını hiç istemedi Hasan. Kimseye ait
olmak istemedi. Sadece bu ana, Meltem ile çıktıkları bu yolculuğun anlarının
birleşimi olarak sonsuzluğa uzanacak anların toplamına ait olmak istedi.
“İnsan kendi ev adresini neden
nevigasyonda aratsın ki? Bana pek
mantıklı gelmedi doğrusu” Hasan, Meltemin kafasındaki bu düşünceyi çürütmeye
çalışıyordu.
“bazen dönüş yolunu bulamaz insan
ya da bir kestirme arar” Meltem de farketmişti Hasanın sesindeki kırılganlığı
ama bu gerçekle yüzleşmeleri gerekiyordu.
“En iyisi bu adresi ziyaret etmek
sonuçları bundan sonra değerlendiririz” Hasan cümlesini tamamlamadan arabaya
doğru yöneldi. Aynı anda Meltemde sigarasını topuğuyla ezerek arabaya doğru
yürümeye başladı. Yolculuğun bundan sonraki bölümünde ikisi de sessizdi. Meltem
kısa süre önce tanıdığı bu gizemli adamı kaybetme korkusuna kapılmıştı. Hasan
ise bir ailesinin olup olmamasından öte başına gelenlerin sorumlusu ile
yüzleşmenin heyecanı ve endişesi ile yola bakıyordu.
Nevigasyonun dijital sesi 400
metre sonra kavşaktan sola dönünce hedeflenen adrese ulaşacağını söylediğinde
ikisi de hayal dünyasından sıyrılıp gerçekliğe döndüler. Kalp atışları
hızlanmıştı ve neyle karşılaşacakları konusunda ikisi de farklı heyecanlar
içindeydi.
Adrese ulaştıklarında 3 katlı
müstakil bir evin önünde duruyorlardı. Evde bir yaşam belirtisi yoktu ve
bahçesinde satılık olduğunu belirten bir tabela dikilmişti. Hasan bir çok
ihtimali kafasından geçirmişti ancak satılık halde boş bir evle karşılaşmak
bunlardan biri değildi. İşte yine yolun sonunda birşeye ulaşamadık diye geçirdi
içinden.
Ama meltem kolay pes eden biri
değildi. “bana bir iki dakika izin ver hemen gelicem” diyerek indi arabadan.
Hasan meraklı gözlerle Meltemin arkasından ne yapmaya çalıştığını anlamaya
çalışıyordu. Meltem boş eve değil bu evin hemen yanındaki 2 katlı eve doğru
yöneldi. Kapalı garaj kapısının önünde geniş Amerikan ailelerinin tercih ettiği
Japon malı bir suv duruyordu. Kapalı garaja alınmadığına göre evde yakın
zamanda bir hareket olmuş olmalıydı. Bu kız gerçekten akıllı diye geçirdi
içinden. Tahmin ettiği gibi Meltem az önce çaldığı kapıyı açan kadınla sohbet
etmeye başlamıştı. Birkaç dakika sonra Meltem döndüğünde yüzünde heyecanlı ve
bir o kadar şaşkın bir ifade ile neler konuştuklarını anlatmaya başlamıştı.
Kadının anlattığına göre Dr. David
2 ay kadar önce muayenehanesinde ölü olarak bulunmuştu. Haberler bültenlerinde
aktarıldığına göre adamın yasak bir aşk cinayetine kurban gitmiş olabileceği ihtimali
üzerinde durulduğunu duymuştu ancak bugüne kadar katil yakalanmamıştı, Dr. David
‘in eşi Angela, Cenazeden bir hafta sonra evi boşaltarak satılığa çıkarmıştı.
Kadın, cinayetin büyük bir sürpriz olduğunu söylemiş, haberlerde söylenenin
aksine Dr. David ‘in kendi halinde, ailesine, çocuklarına ve eşine düşkün iyi
bir adam olduğunu eşini aldatan bir adam olmasının mümkün olmadığını, bir
düşmanının olması fikrinin bile çok garip geldiğini, ailesinin ve kendisinin
komşularınca çok sevilen insanlar olduğunu anlatmıştı. Meltem, kadına Doktorunun
eşinin nereye taşındığını sormuş, kadın Angela ‘nin tuhaf bir şekilde kimseyle
vedalaşmadan ayrıldığını, muhtemelen Kansasta yaşayan ailesinin yanına taşınmış
olabileceğini ancak adreslerini ya da telefonlarını bilmediğini söylemişti.
Meltem, Doktorun komşusu olan
kadına, yerel bir gazete için çalıştıklarını söylemişti. Kadın defalarca
kapısının gazeteciler tarafından çalınmış olması nedeniyle karşısındakilerden
şüphelenmemiş bildiklerini eksiz olarak aktarmıştı.
Hasan Duyduklarını sindirmek için
bir süre sessiz kaldı. Bir cinayet ile karşılaşmak beklediği en son şeydi. Uyandığı
evde bulduğu silahı hatırlayınca ürperdi. Bir katil olabileceği düşüncesi
beynini kemirmeye başlamıştı. Oysa, Hasan’ın katil olabileceği fikri Meltemin
aklına bile gelmemişti. O şimdi bambaşka ihtimaller üzerinde düşünüyordu.
“Soy adını bilseydik belki
muayenehanesini bulabilirdik” içinde bulunduğu ruh hali ile çok cılız çıkmıştı
Hasanın sesi.
“Zimmerman, söylememiş miydim?”
Meltem adamın soyadını sormayı akıl etmişti.
Meltem çantasından çıkardığı ipad ‘ine
doktorun adını ve soyadını yazarak google’ladı. 2 milyondan fazla sonuç
döngüsüne ulaştı. Hemen hepsinin başlıkları aynıydı “Plastik cerrah Dr David
zimmerman’ ın sır ölümü”. Hızlıca birkaç tanesini okumuş benzer şeyler olduğunu
görünce kapatmıştı. Üçüncü sayfanın sonunda bir köşe yazısı dikkatini çekti.
Hızlıca okuyup, okuduklarını Hasan ‘a özetledi. “bir gazeteciye göre Dr.
zimmerman ailesi Amerikaya 2. Dünya savaşı sonlarında almanyadan gelmiş.
Yazarın kendisi de komplo teorisi olduğunu vurgulayarak, David ‘in
büyükbabasının Naziler için çalışan bir doktor olduğu, kendi soydaşları
üzerinde deneyler yaptığını savaşın sonuna doğru nazilerin yenilmeye başlaması
üzerine amerikaya göçtüklerini ve geçmişlerini silmek için büyük bir çaba içine
girdikleri söylentisini duyduğunu anlatmış ve yazının sonunda İsrail gizli
servisin tarafndan büyükbabasının günahlarının bedeli olarak öldürülmüş
olabileceğini yazmış”.
Hasan, Adamın Yahudi oluşunun,
onun ölümü için duyduğu acıyı hafiflettiğini fark ettiğinde kendine lanet etti.
Nasıl bir adamım ben diye geçirdi
içinden. Antisemitizm ne ilkel bir düşünceydi ve kendisi neden böyle
düşünüyordu, en az adamı öldürmüş olma fikri kadar korkunç geldi bu duygu
hasana.
“Muayenehane adresini bulabildin
mi?” kafasından düşünceleri kovmaya çalışıyordu.
“evet, ama öyle ufak bir yer
değilmiş bir klinik olduğu yazıyor ayrıca çok uzak değil, 4 mil kadar bir
mesafede”
“Boston’ı bilmediğini sanıyordum”
Hasan neşelenmek için çabalıyordu.
“ben bilmiyorum, Google haritalar
biliyor” Meltem de konuyu değiştirmek ve içindeki bulundukları duygu durumundan
uzaklaşmak için aradığı espriyi bulmuştu.
15 dakika sonra, gösterişli
tabelasında “Health of beauty” yazan kliniğin önündelerdi. Klinik de en az ev
kadar sessiz görünüyordu ancak bir farkla, klinik açıktı ve resepsiyonda oturan
birileri bulunmaktaydı.
Arabayı, kliniğin açık otoparkına
yerleştirdiğinde Hasan arabadan inmek ile inmemek arasında gidip geliyordu.
Meltem, Hasan ‘daki bu kararsızlığı farkederek kapıyı açmaya yeltenince Hasan
birden omzuna dokunarak beklemesini rica etti.
“Sanırım önce biraz düşünmeliyiz”
hasanın belirsizlik yüklü cümlesine hemen cevabı yapıştırdı Meltem “neden? “
sonra biraz duraksadı ve ekledi “neyi düşünmemiz gerektiğini söylüyorsun”
Hasan 3 saniye de toparladı
kafasını “ortada bir cinayet var ve içeri ne soracağımızı dahi bilmeden
girmemeliyiz diye düşünüyorum” Hasan apaçık korkuyordu ancak Meltemin, Onun
kafasından geçenler hakkında hiçbir fikri yoktu. Hasan eğer cinayeti kendi
işlemiş ise -Allah Korusundu- kendi eliyle teslim olmak şuan yapılması en saçma
hareket olur diye geçirdi içinden. Ancak bunları Meltem ile paylaşmaya cesaret
edemiyordu.
“Haklısın, ancak çok ayrıntılı bir
plan yapmaya gerek yok, istersen yalnız ben gireyim”
Meltem bunları söylediğinde, Hasan
korktuğu tek şeyin kendi yaşamı ya da özgürlüğü olmadığını fark etti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder