18 Kasım 2015 Çarşamba

12. BÖLÜM

Meltem klinikten çıkarken düşünceleri karma karışıktı. Nasıl bir işin içindeyim diye geçirdi aklından. Sonra ilave etti düşüncelerine, bu hasan nasıl bir olayın kahramanı. Arabanın kapısını açarken Hasan soran gözlerle ona bakıyordu. Ancak, Meltem anlatmak için hazır değildi.
Hasana döndü “burdan hızla çıkalım, bir yerde oturalım ve bu arada ben de sana öğrendiklerimi anlatmak için duyduklarımı kafamda bir toparlayayım” sesin de kızgınlık mı vardı, korku veya endişe mi her ikisi de anlayamamıştı. Hasan, kendisine söyleneni yaptı, kliniğin otoparkından dikkat çekmeden hızla çıktı. Yola çıktıklarında birkaç mil hiçbir şey konuşmadan devam ettiler. Sonra yolun sol tarafında bulunan bir lokantayı işaret ederek “burası iyi mi?” diye sorabildi Hasan. Ama meltemin biraz daha zamana ihtiyacı vardı “bence biraz daha uzaklaşsak iyi olur” dedi.
Meltemin bu cümlesiyle beraber Hasan işlerin iyice sarpa sardığını düşünmeye başladı. Bu yolculuğun sonu gerçekten iyi bir yere çıkmıyor diye söylendi kendi kendine.
Hasan, Nereye gittiklerini bilmeden kullanıyordu arabayı, bu şekilde şehir merkezinden yaklaşık 4 mil kadar uzaklaştılar. Yol kenarında ilk gördüğü restorana teklifsiz daldı bu kez. Meltem kafasını toparlamış, yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirmeye çabalamıştı. Çünkü korkuyordu, başına geleceklerden çok öğrenebilecekleri gerçeklerden korkuyordu. Belki de burada bırakmalılardı bu işin peşini. Belki de Hasan yeni bir hayat kurmalıydı kendine. Belki de cehalet gerçekten mutluluktu.
Garsonun sesiyle irkildiklerinde, Meltem arabadan indiklerinden beri Hasan ‘a bakmadığını fark etti. Birer kahve ve ayçöreği ısmarladılar. Amaçları garsonu bir an önce yollamaktı. Yoksa ne içilecek ne de yenilecek vakit değildi.
Meltem, July ‘nin anlattıklarını, noktasına, virgülüne değin vurgulayarak kelime kelime aktardı Hasan ‘a. Duydukları karşısında Meltemin ruh hali Hasan ‘a da bulaşmıştı. Birkaç saniyelik sessiz bakışmanın ardından, Meltem sigara içmek için kahvesini de alarak kapının önüne çıktı. Hasan bir süre masada oturdu. Ne diyeceğini ya da ne düşüneceğini kestiremedi. Masaya 2 onluk bırakarak kalktı. Meltem restoranın hemen önünde sigarasından çektiği son nefesteki dumanları bırakıyordu ağzından. Hasan, Meltemin karşısına geçti ikisinin yüzleri arasında yalnızca iki karış mesafe vardı. İlk defa bu kadar yakın olmanın tuhaf heyecanı sardı ikisini de. Ancak aynı anda, içinde bulundukları bu durumda, bu heyecanın ne kadar saçma bir zamanlamayı seçtiğini düşünerek uzaklaştırdılar kafalarından.
Hasan bir adım geriye çekildi “benim bir katil olduğumu mu düşünüyorsun” aslında kendisi de aynı ihtimali düşünüyordu sabahtan bu yana. Ancak dile getirmeyi bırak düşünmeye bile korkuyordu bu ihtimalden.
Meltem “hayır” dedi ama ikisine de inandırıcı gelmedi bu cevap. “Bütün bunlardan doktoru senin öldürdüğün sonucuna ulaşmak mümkün değil” sonra birkaç saniye sustu nasıl bağlayacağını bilemiyordu ama farkındaydı ki bundan sonra kuracağı cümle eve kimle döneceğini belirleyebilirdi. Kahvesinin son yudumunu aldı. Biraz zaman kazandı ve devam etti “Doktorun son hastasının Ali Şimşek olması” nasıl devam etmeliydi, susmalı mıydı? Bilemedi.
Hasan yardımına yetişti “evet, haklısın, adamı son gören Ali Şimşek, July ‘ye göre doktoru öldüren de Ali Şimşek ve ben Ali Şimşeği arıyorum, niçin çünkü onun suç ortağıyım öyle mi?”
“öyle değil tabi” sesi çok cılız çıkmıştı Meltem’in.
“peki ya sence nasıl Meltem” Hasan bu fikri kabullenmek ya da en azından kabullenilmesini beklemek istemiyordu.
“bence bugün için yaşadıklarımız çok fazla, kalacak bir yer bulup yarın devam etmeliyiz” Meltem ileri gittiğini biliyordu. Bir insanı katil olarak itham etmek hiç de yenilir yutulur bir şey değildi. Ama, “ama ya öyleyse” ile başlayan düşünceler beynini kemiriyordu.

Restoranın bulunduğu sırada birkaç yüz metre ilerde motel tabelası gördüler. Zoraki gülümseye çalışarak Hasan ‘a döndü Meltem “Motel ne demek biliyor musun?”
Kızın kafasında soru işaretleri dans ediyor ancak o hala bana inanmaya çalışıyor diye geçirdi içinden Hasan. “bilmem otelin küçüğü mü?”
“Aslında iki kelimenin kaynaşmasından oluşmuş, motorway ve hotel yani motorwayhotel, otoyol oteli işte anlayacağın, Motel olmuş gel zaman git zaman”  konuşmuş olmak için konuşuyordu Meltem. Ne diyeceği konusunda bir fikri yoktu oysa. Odaya geçtiğinde ılık bir duş alıp, son iki günde yaşadıklarını gözden geçirmeye ihtiyacı olduğunu biliyordu. Ama bir o kadar da düşünmekten, onun katil olduğuna kanaat etmekten ürkmüyor değildi. Kısacası düşüncelerinden kaçmaya çabalıyor, beynini kemiren şüphe onu kıskıvrak yakalıyordu her kaçışında.
  Hasan, yan yana odaların birer gecelik ödemesini peşin olarak yapıp, anahtarlarla birlikte ayrıldı lobiden. Adam hafifçe sırıtmıştı iki ayrı oda istediğini duyunca. Kafasından hınzırlık geçtiği belliydi ama Hasan ‘ın bununla uğraşacak gücü yoktu. Soğuk bir tonla teşekkür ederek ayrılmış lobiden.
Meltem sadece iyi geceler dileyip, çantasını omuzlayarak ayrıldı Hasandan. Hasan bir süre arabanın yanında kaldı. Odaya gitmenin bir anlamı olmayacağını biliyordu. Lobinin girişinde gördüğü otomattan soğuk bir bira alarak otel odalarına giden yol üstündeki banka tünedi. O evde uyanmadan önceki hayatı hakkında hiçbir şey bilmiyordu ancak son bir haftası tam bir kabus gibiydi. Umarım eski hayatım bundan iyi geçmiştir diye geçirdi içinden.
“iyi akşamlar”
Duyduğu ses bir erkeğe ait olmasa Meltem’i uyku tutmadığını ve yanına geldiğini düşünecekti. Ne iyi olurdu diye geçirdi içinden. Kafasını sağ tarafa çevirdiğinde kendisine doğru yaklaşan adamı gördü. İstemsizce cevapladı yabancıyı “iyi akşamlar” soru tonunda çıkmıştı sesi. Hani iyi akşamlar da siz kimsiniz? der gibi.
“rahatsız ettiysem özür dilerim. Tanımadığım bir Türkle konuşmayalı uzun zaman oldu. Sizi görünce” duraksadı, Hasanın suratı çok davetkar görünmüyordu  “doğru bir zaman değil sanırım”
Hasanın, gurbette karşılaşan iki Türkün yapacağı türden, geyik muhabbetine dönen Türkiye sohbetine hiç ihtiyacı yoktu. Ancak adama kabalık etmenin de doğru bir hareket olmayacağını düşünüp yana doğru kayarak yer gösterdi adama.  “Türk olduğum çok mu belli oluyor?” hafif bir sırıtma iliştirdi yüzüne.
“ben hanımefendi ile konuşmanızı işittim, adım Metin, Newyork da bir gazete için muhabirlik yapıyorum”
“Hasan” dedi kuru bir şekilde, el sıkıştılar. Adam devam etti “sizin ki iş ziyareti mi?”
“öyle de denebilir” Hasan kısa ve kapalı uçlu cevaplar vererek sohbeti uzatmamaya çabalıyordu. Lakin adam pek oralı olmadı. “Ben bir cinayet davasını araştırmak için geldim şehre, 3 gündür bu moteldeyim”
İlginç der gibi kafasıyla onaylamakla yetindi Hasan.
“Belki duymuşsunuzdur, geçtiğimiz günlerde  bir doktor öldürüldü. Yasak aşk cinayet olduğundan bahsediliyor”
Hasanın beden dili bir anda değişti. Adama doğru döndü ve daha dostane bir tavırla “sanırım duymuştum, adı neydi” bu adamdan bilgi alabileceğini düşünerek sözü ona bırakmıştı. Neyse ki adam zaten sohbet etmek için can atıyor gibiydi.
“David, David Zimmerman”
“Ha evet sanırım buydu. Yasak aşk cinayeti ile ne kastediliyor”
“Doktorun evli bir kadınla ilişkisi olduğu, kadının kocasının durumu öğrenerek doktoru öldürdüğü dedikodusu yayılmış kente. Ancak ne kadının kimliği belli ne de kocasının, bana sorarsanız tam bir safsata. Bölge polisi olayın üstünü örtmeye çabalıyor. Buralar amerikanın huzurlu ve sessiz  bölgelerinden, böylesi bir cinayet haberi belediye başkanının gelecek seçimlerde işini zorlaştırabilir. “
Hasan adamın devam etmesi için doğru soruyu sorması gerektiğini biliyordu. Ancak tüm çabalamalarına rağmen aradığı kilit soruyu kafasında bulamamıştı. Bir an panikledi bu adamdan öğrenebileceği çok şey olabilirdi ve kötü tavırları yüzünden adamın uzaklaşabilirdi de.
“sizce neden öldürülmüş olabilir?” bir oh çekti içinden işte aradığı soru buydu.

Adam, hafifçe sırıttı. “Aynı soruyu ben de size sormayı planlıyordum.” 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

GİRİŞ

Polisiye kurgu kısa öykü türündeki bu yazımda yer alan kişilerin ve olayların gerçek kişi ve olaylarla hiç bir ilgisi yoktur. iyi okumal...