18 Kasım 2015 Çarşamba

13. BÖLÜM

Hasan kaskatı kesilmişti. Nerdeyse elindeki bira şişesi kayıp, yere düşecekti. Nefesinin kesildiğini, vücudunun adrenalin pompaladığını fark etti. Kulaklarında atıyormuşçasına yakın hissetti kalp vuruşlarını. 
“ne demek istiyorsunuz? Anlayamadım”
“Sakin olun” adam anlamıştı Hasanın gerildiğini. İstediği de tam olarak buydu. “amerikaya indiğiniz andan beri sizi izliyoruz”
Ne demekti bu şimdi. Neden beni izliyorlar ki diye geçirdi içinden. Hasanın korkusu, heyecanını ve şaşkınlığını bastırmıştı. Elindeki şişeyi hafifçe ters çevirerek sıkıca kavradı. Bu adamın dost olmadığı belliydi. Kendisini koruma içgüdüsü devreye girmişti.
 “tekrar ediyorum Hasan bey, lütfen sakin olun. Amacım sizi herhangi bir konuda itham etmek değil merak etmeyin”
“peki o zaman ne istiyorsunuz benden” sesi korku ve bir o kadar da öfke dolu çıkmıştı.
“Aynı adamı arıyoruz”
“Kimden bahsediyorsunuz” birilerinin onu aradığını bilmek başına gelen tüm bu olayların kaynağına ulaşabileceği fikrini uyandırmıştı.
“Ali Şimşek ‘ten bahsediyorum”
“Benim onu aradığımı nerden çıkardınız?”
“Hasan bey, oyun oynayacak zaman değil. Az önce size Amerikaya indiğimiz andan itibaren sizi izlediğimizi söylemiştim hatırlarsanız.”
Hah dedi içinden blöf yapıyormuş.
“Aslında Türkiyede başladı takip”
Kahretsin, işte aradığım adamları buldum diye geçirdi içinden Hasan. Umut ve korku kol kola girmişti benliğinde.
“Kafanız karıştı biliyorum, Amacım sizi ürkütmek değil, isterseniz en baştan başlayayım. Her şey sizin THY acentesinde Ali Şimşek ismine ulaşmanızla başladı. Aslında size yardım ettiğini düşünen aptal görevli Ali Şimşek ismini sizinle paylaşmasaydı yollarımız asla kesişmezdi diyebilirim. Sanırım siz de buralara kadar gelme zahmetinde bulunmazdınız. Yanılıyor muyum?” garip bir gülümseme vardı adamın yüzünde. Ama o an Hasan, adamın kendisine zarar vermeyeceği fikrine kapıldı. Yine de çok dikkatli olmalıydı. O’nu o eve tıkayanlar, o lanet ilaçları vücuduna yollayanlar bu adamlar olabilirdi.
“peki siz kimsiniz, kimi temsil ediyorsunuz, biz diye bahsettiğiniz nedir?”
“bunu daha sonra paylaşabilirim sizinle, önce Ali Şimşek hakkında ne bildiğinizi öğrenmem gerek”
“inanın o adam hakkında hiçbir bilgim yok, eğer beni takip ediyorsanız, siz de biliyorsunuz ki adı dışında hiç bir şey bilmiyorum”
“size bilgi veren görevli, hafızanızı kaybettiğinizden bahsetmiş. Ancak buna pek inanmadığımızı belirtmeliyim”
“neye inanacağınız sizin sorununuz” Hasan kapalı oynayarak, adamın kendi hakkında ne bildiğini öğrenmesi gerektiğini düşündü. Metin bilgi almaya gelmişti ancak asıl bilgiye ihtiyacı olan Hasandı.
“Pekala, ben yine de size karşı nazik olmaya çalışıcam” adamın sesi tehdit içeriyordu. “Her neyse” diyerek yumuşattı sesini “aslında garip bir tesadüf sonucu öğrendik Ali ‘nin sizin Amerika dönüşünüze ait biletin parasını ödediğini, yani siz eğer o gün acenteye gitmeseydiniz belki de asla öğrenemeyecektik” gülümseyerek güven oluşturmaya çalışıyordu adam. Hasanın şu durumda kimseye güvenemeyeceğini bilmiyordu ya da en azından şansını deniyor olmalıydı. Hasan hayatında tanıdığı ve güvendiği tek insanın Meltem olduğunu düşündü. İnşallah odasından çıkmaz diye geçirdi içinden. Eğer burada bir çatışma olacaksa Meltem bundan uzak kalmalıydı.
 “Ali Şimşek bizim için önemli biri. Kendisinden yaklaşık bir yıldır haber alamıyoruz. Aslında öldüğünü düşünmemiz için önemli verilere sahibiz ancak bunu bir türlü doğrulayamadık” bir an durdu adam. Kafasını gökyüzüne çevirdi. “Ali Şimşek bir efsaneydi teşkilatta, ben hiç tanışmadım kendisiyle, aslına bakarsınız onu bizzat tanıyan insan sayısı da çok fazla değildir”
“teşkilat?” o an anladı Hasan. Sorusu sadece zaman kazanmak içindi.  Ali Şimşek ya milli istihbarat, ya jitem ya da emniyet istihbarat çalışanlarından biri olmalıydı.
“sohbetin samimiyeti arttıkça istihbaratçının çenesi düşer işte bu yüzden az konuşmak çok dinlemek gerekir” adam gizli bir utanç duygusuna kapıldı. Çünkü gerçekten çenesi düşmüştü, acemi bir istihbaratçı olduğu fark ediliyordu.
“Bakın Metin Bey” sohbetin üstünlüğü Hasan ‘a geçmişti. Adamın bir anlık zaafı bir çuval inciri mahvettiği belliydi. İşte buradan yüklenmeli diye geçirdi içinden.
“Ali Şimşek hakkında hiçbir şey bilmiyorum, benimle vaktinizi boşa harcıyor olabilirsiniz”
“Hasan bey” sesi çok sertti işler yine tersine dönüyordu. Derin bir nefes aldı adam, sesini bir kademe düşürdü “Ali ‘yi tanımıyor olma ihtimalinizi kabul etmiyoruz, zira ortada sizin için ödenmiş bir uçak bileti var ve işin tuhafı Türkiye den ya da daha önce her nerdeyseniz oradan Amerikaya nasıl gittiğiniz bir muamma, daha da önemlisi Alinin son görüldüğü yer sizin bir saat önce gittiğiniz klinik. Bütün bunlar sizin için olmasa da bizim için çok şey ifade ediyor, artık lütfen eteğinizdeki taşları dökmeye başlayın”
Hasanın sağlam bir yalana ihtiyacı vardı çünkü iyice köşeye sıkışmıştı. Kliniğe gitmelerine ilişkin okkalı bir gerekçe bulamazsa bu adamdan kurtulamayacağı açıktı.
“internette yaptığımız araştırmada, Ali Şimşeğin isminin doktor cinayetinde geçtiğini gördük. Bu yüzden kliniğe gittik, belki bir ip ucu yakalarız diye”
“peki siz hangi nedenle arıyorsunuz Aliyi, bunun için de güzel bir yalanınız var mı?” tipik istihbaratçı sorgulamasına dönüşmüştü sohbet.
“sizin de bildiğiniz gibi, bilet satan acentede duydum ismini, başka da bir bilgim yok” Hasanın sesi güçlü çıkmıştı. Karşısındakine pabuç bırakmamaya niyetliydi. “Bakın gerçekten bir hafıza sorunu yaşıyorum, umuyordum ki siz bana anlatırsınız birşeyler ancak görüyorum ki devletin koca istihbarat örgütü” kısa bir süre sustu Hasan söylediklerinin karşısındaki adamın az önceki zaafına doğru yönelterek rakibini iyice ezmeye çabalıyordu “yanılmıyorum değil mi? MİT ‘ten bahsediyoruz” adam suratını buruştururken Hasan keyifle devam etti “koca Mit bir çalışanını bulamıyor ve dahası benim hakkımda hiçbir şey bilmiyorsunuz, ben gidip soruşturmasam Ali Şimşek le benim aramdaki bağlantıyı bile fark edemeyecek kadar aciz durumdasınız” Hasan doğru yoldayım diye geçirdi içinden “ve şimdi kalkmış bana soruyorsunuz, aksine ben size soruyorum kim bu Ali Şimşek ve benimle ne işi var bu adamın”
Adam cebinden bir paket sigara çıkararak, içinden aldığı tek dalın dibini pakete birkaç kez vurdu ve yaktı.  Hasan bu hareketin sebebini hiç anlayamamıştı. Sanki tütünlerin dibe çökmesi sigaradan alınan hazzı mı arttırıyordu?
“Gerçekten hafızanızı mı kaybettiniz?”
“Bunu biliyor olmanız gerekir”
“Hakkınızda yaptığımız araştırmada 1991 yılında Almanyaya mühendislik okumaya gittiğiniz, birkaç sene Almanya da bir otomobil firmasında çalıştığınız daha sonra Finlandiya da bulduğunuz iş için Almanyadan ayrıldığınız bilgisine ulaştık. Finlandiya da yapılan araştırmada ise hiçbir resmi kaydınıza ulaşamadık. Ve dahası fotoğrafınızı Türkiye de yaşayan akrabalarınıza gösterdiğimizde kimse sizi teşhis edemedi” adam bir süre sustu “sonrasını sizden dinlemeyi umuyordum”
Hasan, duydukları karşısında ne hissetmesi gerektiğine karar veremedi. Almanya, mühendislik eğitimi, Finlandiya, Türkiye de bulunan akrabalar. Kahretsin dedi, en başta yapması gereken buydu. Önce kendini Türkiye de aramalıydı. Bu ayrıntıyı atlamış olmanın ne büyük hata olduğunu düşünüyordu. Çünkü şuan bu adamın söyledikleri koca bir yalan olabilirdi. Hasanı köşeye sıkıştırmak için uydurulmuş sorgulama taktikleriydi belki de. Ama Hasan bunu asla doğrulayamazdı.
“eminim yanlış Hasan KAYA ‘ya bakmışsınızdır”
“Hasan bey, tekrar ediyorum, bu bir oyun değil. Ölüm kalım meselesi diyelim ve daha ciddi olmaya çalışalım”
“Ne dememi bekliyorsunuz ki, Ali Şimşeği kaybeden ben değilim”
“Ali Şimşek kendi istemediği sürece kaybolmayacak biri. Bizim amacımız yaşıyor mu öldü mü önce bunu öğrenmek. O, bulunmak istemiyorsa zaten bulamayız”
 Efsane bir istihbaratçı diye alayladı Hasan içinden.
“Ali’nin kimsenin bilmediği ve tanımadığı gizli bir ekibi olduğunu biliyoruz. Umuyoruz ki siz de bu ekipten birisiniz. Eğer böyleyse sorun yok zaten aynı saftayız. Ancak” söyledikleri iyice anlaşılsın diye yarım saniye sustu ve derin bir nefes alıp sesini biraz yükseltti “eğer onun ölümünde payı olanlardan biriyseniz” gerçekten korkmalısın diye bakıyordu gözlerdi “bunun bedelini ödemeniz kaçınılmaz olacaktır”.
“Hayatım boyunca kimseyi öldürmediğimden emin olabilirsiniz Metin bey” Hasan sesine samimiyet katmaya çalıştı. Umuyordu ki bu adam kendisine inansın. Zira bir faili meçhul olmayı kimse istemezdi.
“eğer hafızanızı kaybettiyseniz” durdu ve gülümsedi “bundan nasıl emin olabiliyorsunuz”
Türk istihbaratçılarının en iyi olduğu konuydu sorgulama. Kontra sorularla kişi şaşkına çevriliyor, sorgulanan kişinin psikolojik durumu ile oynanarak istenilen kıvama getiriliyordu. İşte şimdi de hasan bu kıvamdaydı. En başından her şeyi anlatabilecek duruma gelmişti ki,
“bakıyorum uyku tutmamış kimseyi” Meltemin sesini duymak hem mutlu etmiş hem de onun başına gelebilecekler yüzünden korkutmuştu Hasanı.
Hasan gülümsemeye çabalayarak döndü melteme. İstihbaratçı kibarca aya kalktı “iyi geceler hanımefendi, bizde Hasan beyle memleket hakkında laflıyorduk”
“sohbet etmek için doğru kişiyi seçmişsiniz” dedi meltem. Elini uzattı ve kendini tanıttı.

İstihbaratçı “saat hayli geç olmuş, yarın önemli bir toplantım var, bana artık müsaade” diyerek kibarca gülümsedi Melteme. Hasan ‘a dönüp sohbet için teşekkür ederken yine görüşeceğiz der gibi bakıyordu gözleri.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

GİRİŞ

Polisiye kurgu kısa öykü türündeki bu yazımda yer alan kişilerin ve olayların gerçek kişi ve olaylarla hiç bir ilgisi yoktur. iyi okumal...