18 Kasım 2015 Çarşamba

15. BÖLÜM

“Hiç bir şey sormadan yalnızca dinle” telefondaki ses buyurgandı. Hasan ne sorması icap ettiğini düşünemeyecek kadar şaşkın bir şekilde “dinliyorum” diyebildi.
“Senden yapmanı istediğim ilk şey biran önce odalarınızdan çıkmanız ve otelden uzaklaşmanız”
“Peki ama neden” bir an durdu daha önlemi olan soruyu sordu “siz kimsiniz”
“Hasan, lütfen soru sorma” telefondaki ses kısa bir sessizlik anında bir şeyler anlatıp-anlatmamak arasında gitti geldi ama zamanın daraldığını düşünerek “bana güvenmek zorundasın, bu gece yanına gelen adam”
“istihbarat elemanını mı söylüyorsun”
“evet, aslında hayır, yani adam mitten falan değil onlar Ali Şimşek’in peşindeler”
“peki, kim bu adamlar?”
“Şimdilik bilmen gereken, senin dostun olduğum, işlerin bu noktaya gelebileceğini sen öngörmüştün, keşke hiç olmasaydı ama neyse bak bunları şuan konuşamayız. Sana kendini Metin olarak tanıtan adam ve ekibi birazdan seni almak için oraya gelecekler ve Ali Şimşek ‘e ulaşana ya da seni öldürene kadar sorgulayacaklar, şimdi lütfen beni dinle ve kızı da alıp hemen uzaklaş”
“Sen bunları nerden biliyorsun”
“Her şeyi anlatacağım söz veriyorum, şimdi lütfen çık o otelden bir an önce”
“peki ya sonra, nereye gitmem gerek, sen nerde olacaksın”
“Ben hemen arkanızda olacağım, takip edilmediğimizden emin olduğumda beni göreceksin”
Hasan, Meltemin kapısını çalarken ne söylemesi gerektiğini düşünüyordu. Meltem kapıyı açtığında kıyafetleri üstünde sanki olacakları tahmin etmişçesine çıkmaya hazırdı. “Gidiyoruz, di mi?”
Sadece “evet” diyebildi Hasan.
Hızla arabaya bindiler, otelin otoparkından çıkar çıkmaz telefon yine titremeye başladı. Meltem soran gözlerle bakıyordu. Hasan telefonu açtı ve bekledi.
“3 kilometre ileride yolun sol tarafında bir benzin istasyonu göreceksin. Oraya girmeni, yanındaki Hanım efendiyi…”
“Meltem” diye girdi araya Hasan. Meltem ise gayriihtiyari “efendim” dedi ama ona söylenmediğini biliyordu aslında.
“Meltem hanımı, orda bırakacaksın”
“Hayır, bunu yapamam”
“Hasan bu çok önemli, Meltemin bu olaylarla hiç ilgisi yok ve öncelikli amacımız onu kurtarmak”
“nasıl olacak bu”
“Lütfen bir kerede anlamaya çalış zaman kısıtlı, Meltem hanım benzin istasyonundaki restorana girsin  ve arka kapıdan çıkarak onu bekleyen kırmızı kamyonete binsin, arabada Nina isminde bir arkadaşımız onu bekliyor, yolun ters istikametinden bizimle buluşacakları yere gelecekler”
“Hedefi ikiye bölerek şaşırtmaya mı çalışıyoruz”
“Evet, ama tek amacımız o değil, öncelikle Meltem Hanımı uzaklaştırmalıyız. Onun kim olduğunu bilmemeleri gerekiyor, eğer onun kim olduğunu öğrenirler ise Meltem hanım da bu olayın önemli bir aktörü haline gelir”
“Ne demek istiyorsun”
“Hasan, benzin istasyonuna 400 metre kaldı, şimdi bunları konuşmak için doğru zaman değil, lütfen…”
Meltem, benzin istasyonunda durduklarında, Hasan’a döndü, yanağına bir buse kondurdu.
 “sana güveniyorum, lütfen ölme!” sesinin tonu öylesine kırılgandı ki Hasan ağlamak istedi. “ölmeyeceğim, sen de dikkat et, bu hayatta sahip olduğum tek şey sensin”
“şimdilik” dedi Meltem, hala Hasanın bir ailesi olduğunu mu düşünüyordu? Hasan, Meltemi alnından öperek uğurladı. Meltem sakin ama hızlı adımlarla arkasına bakmadan restorana girdi. Kapıdan girer girmez, bir anda tüm bakışlar üzerine çevrilince, tuvaletin yerini sordu gülümseyerek. Amacı dikkat çekmemekti. 2 dakika kadar tuvalette kalıp kapı aralığından artık ilginin kendi üzerinde ve gittiği yönde olmadığına emin olarak, yavaşça kapıyı açıp koridora yöneldi. Arka kapı açıktı “çok şükür” diye geçirdi içinden. Binanın arkasında çalışanlara ait olduğunu düşündüğü küçük bir otopark yer alıyordu. Birkaç eski arabanın yanında çalışır vaziyetteki kırmızı kamyoneti ve içindeki Nina olduğunu düşündüğü kadını gördü. Hızlı adımlarla yaklaştı, kapıyı açtı, araca bindi ve “gidelim” dedi. 
Hasan telefonda söylendiği gibi yapmış, Meltem iner inmez arabayı hareket ettirerek, geldikleri yönün tersine doğru hızla uzaklaşmaya başlamıştı. Görünürde kimse yoktu ancak onun görmediği karanlık bir köşedeki Buick’in içindeki adam Hasanın gittiği yönü telefon ile birilerine haber veriyordu.
Dakikalar geçiyor, telefon çalmıyordu. Hasan, kendini düşünemiyordu, bütün kaygısı Meltem üzerine yoğunlaşmıştı. “İnşallah dedi” içinden “telefondaki adam doğruyu söylüyordur” artık kime inanacağını ve ne yapacağını bilemez durumdaydı. Kalp atışlarını kulaklarında duymaya başladığı anda çaldı telefon;
“Hasan, Meltem şuan izlenme durumundan kurtulmuş durumda şimdi seni bu durumdan nasıl çıkaracağız onu planlamaya çalışıyorum”
“planlamaya mı? Hazırda bir planın olmadığını mı söylüyorsun?”
“Karşımızdaki adamlar profesyonel, öyle ‘ha’ diyince kurtulabileceğini mi sanıyorsun?”
“Hemen arkamda olacağını söylemiştin, kilometrelerdir kimseyi görmedim yolda, umarım benimle oyun oynamıyorsundur?”
“Hemen arkanda değilim çünkü seni izleyen 2 araç var giderek sana yaklaşıyorlar beni görmeleri riskini göze alamadım”
Hasanın tansiyonu tekrar yükselmeye başlamıştı. Bütün vücudu çelik gibi gerilmişti.
“Hasan, aracın torpidosuna senin için silah ve yedek şarjör koyduk. İnşallah kullanmak zorunda kalmazsın, herşey planladığımız gibi giderse yarım saat sonra izimizi kaybettirmiş oluruz”
“Bu kadar süre yetecek benzinim kaldığından bile emin değilim”
“Hayır, o kadar sürmeyecek merak etme, şimdi ilk çıkıştan otoyola dönmeni istiyorum”
“Eğer arkamda, değilsen nerde olduğumdan nasıl emin olabiliyorsun”
“Aracında gps vericisi var, ben şuan sana göre yolun ters tarafındayım, eğer bir terslik olmazsa arabadan inip benim arabama geçeceksin”
  “Arkamda iki araç varken, bu nasıl olacak”
“Seni takip eden iki araç, terörist oldukları ihbarı ile aranıyor”
“Ve ihbarcı da sensin”
“Aşkta ve savaşta her şey mubahtır” hafifçe sırıttı adam, “Eğer polisler seni takip eden araçları yeterince oyalayabilirse ki adamların kırmızı pasaportları ile bu ihbardan sıyrılmaları çok uzun sürmeyecektir, bu kısa sürede arabayı terk edip hızla yolun karşı tarafına geçmelisin”
“Bu tam olarak ne zaman olacak” Bunu söylerken yolun kenarında bekleyen üç yerel polis aracını gördü Hasan “Sanırım az sonra” diyerek kendi sorusunu cevapladı.
“Evet zaman giderek azalıyor, ben senden yaklaşık 6 km kadar uzaktayım, sen aynı hızla dikkat çekmeden yoluna devam et, birazdan peşindeki araçlar polis kontrolüne girecekler”
Hasan bu profesyonel kaçış planını hazırlayan adamın kim olduğunu çok merak ediyordu. Dahası kendini nerden tanıyordu, işin garip olan kısmı artık emindi ki kendisi de bir ajan ya da benzeri bir şeydi.
“Tamam Hasan, polisler araçları durdurdu, hemen arabayı kenara çek kontağı kapat ve koşarak yolun karşısına geç ve tam siper yolun kenarına yat, ben 1 dakika içinde orda olacağım”
“Yere yatmak mı?”
“Yüzünü kamufle etmelisin, geçen araçların farlarından bir yansıma olmasını ve seni görmelerini istemeyiz, hadi durma artık”
Hasan kontağı kapattı, anahtarı yol kenarına fırlattı, koşa bildiği kadar hızla yolun ortasına ulaşıp bariyerlerden atladı, karşıya geçti ve tıpkı söylendiği gibi araçların geliş yönünün tersine yere tam siper yatarak yüzünü ve gözlerini gizledi. Bu karanlıkta görünmesi nerdeyse imkânsızdı. Birkaç saniye ona bir ömür gibi gelmişti, kafasını kaldırıp bakamıyordu. Meltemin gülüşünü hayal ederek, sakinleşmeye çalıştı. Bu işler bittiğinde diye hayal kurmaya başlamıştı ki, farları kapalı bir araç yanında durdu. Hasan hemen ayağa kalktı aracın ön kapısını açmak isterken içerdeki adam hayır anlamında başını sallayıp arka koltuğu gösterdi. Söylendiği gibi arka kapıyı açtı, adam koltuğun üstüne yatmasını ve kamufle olmasını söyledi. Hasan, arka koltuğa kıvrılarak uzanırken “Meltem’den haber  aldınız mı?” diye sordu.
Adam önce cevap vermedi, farlarını yaktı ve hızla yola koyuldu. “Sadece birkaç saniye daha” diye fısıldadı Hasana. Hasan yattığı yerden polis arabalarından yansıyan mavi ve kırmızı ışıklarının yanıp söndüğünü fark etti. Birazdan bu çilenin biteceğini ve sorularına cevap alacağını düşünerek sakinleşmeye çalıştı.
Direksiyondaki adam telefonla bir yeri arayıp 30 dakika sonra planlanan yerde buluşmak üzere yola koyulduklarını söyledi. Bunu yaparken otoyoldan çıkmış ve tehlikeli bölgeden uzaklaştıklarına artık kanaat etmişti. Hasan a doğru kafasını çevirip “artık güvendeyiz, istersen ön koltuğa geçebilirsin” dedi.
Hasan adamın yüzünü görmek için müthiş bir merak duyuyordu. İki koltuğun arasından palas pandıras ön koltuğa geçti. Tanıdık bir yüz görmeyi hayal ediyordu ve aynen de öyle oldu.  O evde uyandığından beri ilk kez tanıdık bir yüz görüyordu. Nerden tanıdığını hatırlamaya çalışarak zihnini kurcaladı. Ve o an fark etti, zihninde canlanan ve yemekhane sırasında olduğunu düşündüğü siyah beyaz anısındaki hemen önünde bekleyen ve ona gülümseyerek bakan genç çocuğun yaşlanmış yüzüydü gördüğü. Onu tanıyordu buna emindi.
“Hoş geldin” dedi adam “ geçmiş olsun”.
“Şimdilik geçen bir şey yok” korku ve panik gitmiş, sinir ve gerginlik hakim olmuştu Hasan’a.
“Beni gerçekten hatırlamıyor musun?”
“Seni hayal meyal hatırlıyorum ama emin olamıyorum, emin olduğum şey, sen bana şimdi her şeyi anlatacaksın ve ben hatırlamam gerekenleri hatırlamaya başlayacağım”
“Meltem ile buluşma noktamız birkaç kilometre ötemizde”
“30 dakika için kısa bir mesafe değil mi?” Hasan güvensizlik içinde sorguluyordu karşısındakini.

“Bu süre zarfında baş başa konuşmamız gereken şeyler olacağını düşünmüştüm”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

GİRİŞ

Polisiye kurgu kısa öykü türündeki bu yazımda yer alan kişilerin ve olayların gerçek kişi ve olaylarla hiç bir ilgisi yoktur. iyi okumal...