“Hiç bir şey sormadan yalnızca
dinle” telefondaki ses buyurgandı. Hasan ne sorması icap ettiğini düşünemeyecek
kadar şaşkın bir şekilde “dinliyorum” diyebildi.
“Senden yapmanı istediğim ilk şey
biran önce odalarınızdan çıkmanız ve otelden uzaklaşmanız”
“Peki ama neden” bir an durdu daha
önlemi olan soruyu sordu “siz kimsiniz”
“Hasan, lütfen soru sorma”
telefondaki ses kısa bir sessizlik anında bir şeyler anlatıp-anlatmamak
arasında gitti geldi ama zamanın daraldığını düşünerek “bana güvenmek
zorundasın, bu gece yanına gelen adam”
“istihbarat elemanını mı
söylüyorsun”
“evet, aslında hayır, yani adam
mitten falan değil onlar Ali Şimşek’in peşindeler”
“peki, kim bu adamlar?”
“Şimdilik bilmen gereken, senin
dostun olduğum, işlerin bu noktaya gelebileceğini sen öngörmüştün, keşke hiç
olmasaydı ama neyse bak bunları şuan konuşamayız. Sana kendini Metin olarak
tanıtan adam ve ekibi birazdan seni almak için oraya gelecekler ve Ali Şimşek
‘e ulaşana ya da seni öldürene kadar sorgulayacaklar, şimdi lütfen beni dinle
ve kızı da alıp hemen uzaklaş”
“Sen bunları nerden biliyorsun”
“Her şeyi anlatacağım söz
veriyorum, şimdi lütfen çık o otelden bir an önce”
“peki ya sonra, nereye gitmem
gerek, sen nerde olacaksın”
“Ben hemen arkanızda olacağım,
takip edilmediğimizden emin olduğumda beni göreceksin”
Hasan, Meltemin kapısını çalarken
ne söylemesi gerektiğini düşünüyordu. Meltem kapıyı açtığında kıyafetleri
üstünde sanki olacakları tahmin etmişçesine çıkmaya hazırdı. “Gidiyoruz, di
mi?”
Sadece “evet” diyebildi Hasan.
Hızla arabaya bindiler, otelin
otoparkından çıkar çıkmaz telefon yine titremeye başladı. Meltem soran gözlerle
bakıyordu. Hasan telefonu açtı ve bekledi.
“3 kilometre ileride yolun sol
tarafında bir benzin istasyonu göreceksin. Oraya girmeni, yanındaki Hanım
efendiyi…”
“Meltem” diye girdi araya Hasan.
Meltem ise gayriihtiyari “efendim” dedi ama ona söylenmediğini biliyordu
aslında.
“Meltem hanımı, orda bırakacaksın”
“Hayır, bunu yapamam”
“Hasan bu çok önemli, Meltemin bu
olaylarla hiç ilgisi yok ve öncelikli amacımız onu kurtarmak”
“nasıl olacak bu”
“Lütfen bir kerede anlamaya çalış
zaman kısıtlı, Meltem hanım benzin istasyonundaki restorana girsin ve arka kapıdan çıkarak onu bekleyen kırmızı kamyonete
binsin, arabada Nina isminde bir arkadaşımız onu bekliyor, yolun ters
istikametinden bizimle buluşacakları yere gelecekler”
“Hedefi ikiye bölerek şaşırtmaya
mı çalışıyoruz”
“Evet, ama tek amacımız o değil,
öncelikle Meltem Hanımı uzaklaştırmalıyız. Onun kim olduğunu bilmemeleri
gerekiyor, eğer onun kim olduğunu öğrenirler ise Meltem hanım da bu olayın
önemli bir aktörü haline gelir”
“Ne demek istiyorsun”
“Hasan, benzin istasyonuna 400
metre kaldı, şimdi bunları konuşmak için doğru zaman değil, lütfen…”
Meltem, benzin istasyonunda
durduklarında, Hasan’a döndü, yanağına bir buse kondurdu.
“sana güveniyorum, lütfen ölme!” sesinin tonu
öylesine kırılgandı ki Hasan ağlamak istedi. “ölmeyeceğim, sen de dikkat et, bu
hayatta sahip olduğum tek şey sensin”
“şimdilik” dedi Meltem, hala
Hasanın bir ailesi olduğunu mu düşünüyordu? Hasan, Meltemi alnından öperek
uğurladı. Meltem sakin ama hızlı adımlarla arkasına bakmadan restorana girdi. Kapıdan
girer girmez, bir anda tüm bakışlar üzerine çevrilince, tuvaletin yerini sordu
gülümseyerek. Amacı dikkat çekmemekti. 2 dakika kadar tuvalette kalıp kapı
aralığından artık ilginin kendi üzerinde ve gittiği yönde olmadığına emin
olarak, yavaşça kapıyı açıp koridora yöneldi. Arka kapı açıktı “çok şükür” diye
geçirdi içinden. Binanın arkasında çalışanlara ait olduğunu düşündüğü küçük bir
otopark yer alıyordu. Birkaç eski arabanın yanında çalışır vaziyetteki kırmızı
kamyoneti ve içindeki Nina olduğunu düşündüğü kadını gördü. Hızlı adımlarla
yaklaştı, kapıyı açtı, araca bindi ve “gidelim” dedi.
Hasan telefonda söylendiği gibi
yapmış, Meltem iner inmez arabayı hareket ettirerek, geldikleri yönün tersine
doğru hızla uzaklaşmaya başlamıştı. Görünürde kimse yoktu ancak onun görmediği
karanlık bir köşedeki Buick’in içindeki adam Hasanın gittiği yönü telefon ile
birilerine haber veriyordu.
Dakikalar geçiyor, telefon
çalmıyordu. Hasan, kendini düşünemiyordu, bütün kaygısı Meltem üzerine
yoğunlaşmıştı. “İnşallah dedi” içinden “telefondaki adam doğruyu söylüyordur”
artık kime inanacağını ve ne yapacağını bilemez durumdaydı. Kalp atışlarını
kulaklarında duymaya başladığı anda çaldı telefon;
“Hasan, Meltem şuan izlenme durumundan
kurtulmuş durumda şimdi seni bu durumdan nasıl çıkaracağız onu planlamaya
çalışıyorum”
“planlamaya mı? Hazırda bir planın
olmadığını mı söylüyorsun?”
“Karşımızdaki adamlar profesyonel,
öyle ‘ha’ diyince kurtulabileceğini mi sanıyorsun?”
“Hemen arkamda olacağını
söylemiştin, kilometrelerdir kimseyi görmedim yolda, umarım benimle oyun
oynamıyorsundur?”
“Hemen arkanda değilim çünkü seni
izleyen 2 araç var giderek sana yaklaşıyorlar beni görmeleri riskini göze
alamadım”
Hasanın tansiyonu tekrar yükselmeye
başlamıştı. Bütün vücudu çelik gibi gerilmişti.
“Hasan, aracın torpidosuna senin
için silah ve yedek şarjör koyduk. İnşallah kullanmak zorunda kalmazsın, herşey
planladığımız gibi giderse yarım saat sonra izimizi kaybettirmiş oluruz”
“Bu kadar süre yetecek benzinim
kaldığından bile emin değilim”
“Hayır, o kadar sürmeyecek merak
etme, şimdi ilk çıkıştan otoyola dönmeni istiyorum”
“Eğer arkamda, değilsen nerde
olduğumdan nasıl emin olabiliyorsun”
“Aracında gps vericisi var, ben şuan
sana göre yolun ters tarafındayım, eğer bir terslik olmazsa arabadan inip benim
arabama geçeceksin”
“Arkamda iki araç varken, bu nasıl olacak”
“Seni takip eden iki araç,
terörist oldukları ihbarı ile aranıyor”
“Ve ihbarcı da sensin”
“Aşkta ve savaşta her şey
mubahtır” hafifçe sırıttı adam, “Eğer polisler seni takip eden araçları
yeterince oyalayabilirse ki adamların kırmızı pasaportları ile bu ihbardan
sıyrılmaları çok uzun sürmeyecektir, bu kısa sürede arabayı terk edip hızla
yolun karşı tarafına geçmelisin”
“Bu tam olarak ne zaman olacak”
Bunu söylerken yolun kenarında bekleyen üç yerel polis aracını gördü Hasan
“Sanırım az sonra” diyerek kendi sorusunu cevapladı.
“Evet zaman giderek azalıyor, ben
senden yaklaşık 6 km kadar uzaktayım, sen aynı hızla dikkat çekmeden yoluna
devam et, birazdan peşindeki araçlar polis kontrolüne girecekler”
Hasan bu profesyonel kaçış planını
hazırlayan adamın kim olduğunu çok merak ediyordu. Dahası kendini nerden
tanıyordu, işin garip olan kısmı artık emindi ki kendisi de bir ajan ya da
benzeri bir şeydi.
“Tamam Hasan, polisler araçları
durdurdu, hemen arabayı kenara çek kontağı kapat ve koşarak yolun karşısına geç
ve tam siper yolun kenarına yat, ben 1 dakika içinde orda olacağım”
“Yere yatmak mı?”
“Yüzünü kamufle etmelisin, geçen
araçların farlarından bir yansıma olmasını ve seni görmelerini istemeyiz, hadi
durma artık”
Hasan kontağı kapattı, anahtarı
yol kenarına fırlattı, koşa bildiği kadar hızla yolun ortasına ulaşıp
bariyerlerden atladı, karşıya geçti ve tıpkı söylendiği gibi araçların geliş
yönünün tersine yere tam siper yatarak yüzünü ve gözlerini gizledi. Bu
karanlıkta görünmesi nerdeyse imkânsızdı. Birkaç saniye ona bir ömür gibi
gelmişti, kafasını kaldırıp bakamıyordu. Meltemin gülüşünü hayal ederek,
sakinleşmeye çalıştı. Bu işler bittiğinde diye hayal kurmaya başlamıştı ki,
farları kapalı bir araç yanında durdu. Hasan hemen ayağa kalktı aracın ön
kapısını açmak isterken içerdeki adam hayır anlamında başını sallayıp arka
koltuğu gösterdi. Söylendiği gibi arka kapıyı açtı, adam koltuğun üstüne
yatmasını ve kamufle olmasını söyledi. Hasan, arka koltuğa kıvrılarak uzanırken
“Meltem’den haber aldınız mı?” diye
sordu.
Adam önce cevap vermedi, farlarını
yaktı ve hızla yola koyuldu. “Sadece birkaç saniye daha” diye fısıldadı Hasana.
Hasan yattığı yerden polis arabalarından yansıyan mavi ve kırmızı ışıklarının
yanıp söndüğünü fark etti. Birazdan bu çilenin biteceğini ve sorularına cevap
alacağını düşünerek sakinleşmeye çalıştı.
Direksiyondaki adam telefonla bir
yeri arayıp 30 dakika sonra planlanan yerde buluşmak üzere yola koyulduklarını
söyledi. Bunu yaparken otoyoldan çıkmış ve tehlikeli bölgeden uzaklaştıklarına
artık kanaat etmişti. Hasan a doğru kafasını çevirip “artık güvendeyiz,
istersen ön koltuğa geçebilirsin” dedi.
Hasan adamın yüzünü görmek için
müthiş bir merak duyuyordu. İki koltuğun arasından palas pandıras ön koltuğa
geçti. Tanıdık bir yüz görmeyi hayal ediyordu ve aynen de öyle oldu. O evde uyandığından beri ilk kez tanıdık bir
yüz görüyordu. Nerden tanıdığını hatırlamaya çalışarak zihnini kurcaladı. Ve o
an fark etti, zihninde canlanan ve yemekhane sırasında olduğunu düşündüğü siyah
beyaz anısındaki hemen önünde bekleyen ve ona gülümseyerek bakan genç çocuğun
yaşlanmış yüzüydü gördüğü. Onu tanıyordu buna emindi.
“Hoş geldin” dedi adam “ geçmiş
olsun”.
“Şimdilik geçen bir şey yok” korku
ve panik gitmiş, sinir ve gerginlik hakim olmuştu Hasan’a.
“Beni gerçekten hatırlamıyor
musun?”
“Seni hayal meyal hatırlıyorum ama
emin olamıyorum, emin olduğum şey, sen bana şimdi her şeyi anlatacaksın ve ben
hatırlamam gerekenleri hatırlamaya başlayacağım”
“Meltem ile buluşma noktamız
birkaç kilometre ötemizde”
“30 dakika için kısa bir mesafe
değil mi?” Hasan güvensizlik içinde sorguluyordu karşısındakini.
“Bu süre zarfında baş başa konuşmamız
gereken şeyler olacağını düşünmüştüm”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder